Etrafımda kime sorsam, ‘‘en son ne vakit müzeye gittin?’’ Genel geçer çoğunluğun verdiği cevap ‘’ilkokul’’ olur. Soran olursa gittin mi gittim. Bir defa gittiği için artık bir daha da gitmez. Bahar gelince, müzeler haftasında, okullar öğrencileri otobüslere doldurup götürür. Benim de o yaşlarda gitmişliğim vardır. Öğrenci için o gezi, derslerden yırtmak, okulu kırmak için bulunmaz nimettir. Özellikle de benim gibi hayta öğrenciler için.
O gün gruplar halinde müzeye girilir. Hiç bilmediğiniz medeniyetlere ait taşlar, heykeller, silahlar, mimari kalıntılar, günlük kullanım eşyaları önünden sıra sıra geçilir. Bilgili bir öğretmene denk geldiyseniz ne ala, bilgi kırıntıları arasında müzeyi gezersiniz. Azcık haylazlık edeyim, sesimi yükselteyim, okulu kırdık neşemizi bulalım derseniz oradan bir ses yükselir, ‘’gürültü yapmayın, sessiz olun!’’ Velhasıl müzenin kafanızda bıraktığı imaj, fısıltıyla konuşulan, eserlerin önünden geçilen, seyirlik bir bina olduğudur.
Oysa müzeler aydınlanmanın, bilimin, araştırmanın, geçmişle geleceğin karşılaştırıldığı yegane merkezlerdir. Ararsanız, kendinizi bulursunuz. Müzeler sadece eserlerin sergilendiği binalar değildir. Medeniyetlerin buluşma yeri, insanlık tarihi hatalarını görme yeridir. Aslında neyi ararsanız onu bulma yeridir. Tabularınızı yıkar, bakış açınıza yeni yönler bulursunuz. Lakin bunun için müzelere ilkokulda değil olgunlaşmaya başladığınız yaş da gitmeniz elzemdir. Üstelik her olgunlaştığınızı hissettiğiniz dönemlerde bir kez daha gitmek şartıyla. Göreceksiniz her defasında yeni keşifler yapacaksınız.
Buradan şu sonucu çıkarmayalım, müzelere çocuklar girmesin! Elbette girsin. Ancak okullar vasıtasıyla yığınlar halinde, çocukların hiçbir öğretisi olmadan, gezmek için gezmek fikrine karşıyım. Bilinçli ebeveynler ellerinde kitap yada rehber aracılığıyla müzelere çocuklarını ellerinden tutarak götürsünler. Onların anlayacağı ifadelerle eserleri göstersinler, eserlerin kıymetini anlatıp, koruma bilincini aşılasınlar. Müze eserlerinin pahada kıymetini değil tüm insanlığın ortak malı olduğunu, kültürlerine işlesinler. Paha biçilmez, çok değerli gibi maddi tasvirlerden kaçınsınlar. Mutlaka günümüzle ilişkilendirip merak etme dürtülerini harekete geçirsinler. Çocuğunuzdaki değişimi kısa sürede fark edeceksiniz.
Elbette müzecilere de büyük görevler düşüyor. Hatta Kültür ve Turizm Bakanlığına da… Müze binaları içinde çocukların ilgisini çekecek bölümler oluşturulmalı. Ya da sadece çocuklara hitap eden Çocuk müzeleri kurulmalı. Müzelerde çocuk psikolojisi bilen, müze ve çocuk ilişkisini irdelemiş, pedagoji bilen personel bulundurulmalı. Okullardan gelen çocuklar, uzman personel tarafından bir daha gelmeyecekleri bilinci içinde, onların taze beyinlerine müze kavramı net olarak verilmeli. Elbette despot tavırlardan, çocukları müzeden uzaklaştıracak yaklaşımlardan kaçınalım. Müze yönetimleri kendilerinden destek isteyen ebeveynleri boş çevirmemeli.
Bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı bir bilim heyeti oluşturup, müze çocuk ilişkisini masaya yatırmalı. Buradan çıkacak sonuçla bir politika belirlenip hayata geçirilmeli. Bunun bize sağlayacağı en önemli husus, defineciliği azaltacak, koruma bilincini yükseltecek, eski esere zarar verenlere tepkiyi çoğaltacak, hepsinden önemlisi çevresine, tarihine duyarlı bir toplum olmamıza hizmet edecektir. Daha çok müze daha çok bilinçli toplum!