Kamu ve özel sektörden sağlık profesyonelleri ile paydaşların katıldığı toplantılardan elde edilen verilerle hazırlanan Kan ve Ötesi raporu, kan naklinin neden olduğu maddi kayıplar ile transfüzyon kaynaklı ilave sorunları da ortaya koydu. Kan yönetimi, sağlık ekonomisi ve hasta yaşam kalitesi gibi çeşitli perspektiflerden Türkiye’deki kan yönetimi sistemini ele alan çalışma, ZAY Strateji Başkanı Zafer Yavan, İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, Çocuk Hematolojisi Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Aydınok, İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özcan’ın destekleriyle; Kanser Savaşçıları Derneği, Talasemi Federasyonu ve Bristol Myers Squibb Türkiye iş birliği ile gerçekleştirildi. Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda devam eden Hasta Kan Yönetimi kapsamındaki çalışmaları tamamlayıcı nitelikte olan araştırma hakkında önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Mustafa Çetiner ile ZAY Strateji Başkanı Zafer Yavan, çarpıcı sonuçların yer aldığı rapora göre, toplam sağlık harcamalarının milli gelirdeki payının yüzde 5; kan ekonomisinin yıllık yaklaşık 500 milyon dolarlık maliyet ile milli gelir payının ise yüzde 1’e ulaştığına dikkat çekti.
"KAN İHTİYACININ YÜZDE 40’I KRONİK HASTALIKLAR İÇİN"
Çalışmanın paydaşlarından Kanser Savaşçıları Derneği İkinci Başkanı, İç hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, kan nakli ihtiyacının sanıldığı gibi acil durumlar değil, kronik hastalar için çok daha fazla olduğuna değinerek "Kan nakli yapılması gereken hastaların çok önemli bir bölümünü, yaklaşık yüzde 40'ını, kronik olarak bir kan nakli olarak yaşamak zorunda olan hasta grubu oluşturuyor. Kan aslında ilaç gibi. Yani nasıl akılcı ilaç kullanımı diye bir şey varsa, akılcı kan kullanımı diye de bir şey var. Bir ülkede kullanılan tam kan miktarı, o ülkenin sağlıkta gelişmişliği ile ters orantılı. Yani ne kadar çok tam kan kullanıyorsanız, o kadar az gelişmişsinizdir. Tam kanı çok özel durumlarda kullanmamız gerekli. Bunu yapamıyorsanız, az gelişmişsiniz demektir" dedi. Kan nakline ihtiyaç duyulan hastaların pek çoğunda temelde en önemli ve çok yaygın sorunlarımızdan biri olan demir eksikliği anemisi olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Çetiner, şunları söyledi: “Demir eksikliği dünyada en önemli ve yaygın sağlık sorunlarından biri. Örneğin gebelikte kan naklinin sıklığı da az gelişmişlik göstergesidir. Çünkü bunlarla ilişkili önlemleri alıyor olabilmeniz lazım. O nedenle kişiler o noktalara gelmeden demir benzeri desteklerle hazır hale getirmemiz lazım" diye konuştu.
KAN KULLANIM SIKLIĞINI AZALTACAK YENİ TEDAVİLER VAR
Kan ve kan ürünlerine ihtiyaç, talasemi (Akdeniz Anemisi), yaşlılıkta daha sık görülen kemik iliği yetmezliği, kan kanseri gibi kronik hastalıklar ile gebelik, doğum ve kazalar gibi ani durumlar nedeniyle oluşuyor. Kan kullanım sıklığını özellikle kronik hastalıklarda azaltabilecek yenilikçi tedavi seçenekleri olduğunu da belirten Prof. Dr. Çetiner, şu uyarılarda bulunarak sözlerini noktaladı: "Örneğin talasemi hastalarında kronik olarak kan verme sıklığı ve miktarını azaltıcı tedaviler var. Cilt altından yapılan, kemik iliğinin kan yapmasını uyaran tedaviler. Aynı şekilde ileri yaş hastalarda bizim miyelodisplastik sendrom dediğimiz (kemik iliği yetmezliği) hastalıkta da, hastaların bu tedavilerle kan nakline daha az ihtiyaç duymasını, dolayısıyla hastaneye daha az gelmelerini sağlayacak çok önemli tedavi seçenekleri var. Bunların da yaygın kullanılması lazım. Bu tedavilerle hem kan ihtiyacı azalır hem hastaların kalitesi artar, hem de ekonomik olarak da kan transfüzyonunun devletin üzerindeki yükü de azalır"
"ÜLKEMİZDE KAN EKONOMİSİ YILLIK 500 MİLYON DOLAR"
Kan ve Ötesi Projesi’nin maliyet raporlarını hazırlayan ZAY Strateji Başkanı Zafer Yavan ise kan ekonomisinin üç bileşenden oluştuğuna işaret etti ve şu bilgileri verdi: "Birincisi Kızılay'ın çok başarıyla topladığı kan. Yılda yaklaşık 3,5-4 milyon ünite kan, 140-150 milyon dolar civarında bir maliyetle toplanıyor. İmha oranı da yüzde 15’lerden yüzde 1’lere düştü. Yani kanı çok iyi kullanıyoruz aslında. Genellikle çalışmalara konu olmayan bileşen ise, kaybedilen iş gücü. Örneğin bir talasemi hastası, kan nakli tedavisi için en az bir gün kaybediyor. Bazen iki güne çıkıyor. Bunu da ortalama ayda iki defa yapıyor. Yanında bir refakatçisi olabiliyor. Tedavi için şehir değişikliğine de gerek duyabiliyorlar. Bu da yıllık yaklaşık 30-40 milyon dolar civarında bir iş gücü kaybına yol açıyor. Üçüncüsü ve en önemlisi ise tedavi maliyeti. Kanın herhangi bir kliniğe, hastaneye ulaştıktan sonraki evresi. Hastaya nakli, kullanılan sarf malzemesi, uzman kadrosu vs. Bu da 230- 240 milyon dolara mal oluyor. Yani yıllık 400-500 milyon dolarlık bir kan ekonomisi var. Bu, milli gelinin yüzde 1’ine tekabül ediyor. Toplam sağlık harcamalarının milli gelirimizin yüzde 5’i olduğunu düşündüğümüz zaman, sadece kan ekonomisi ciddi bir kalem sağlık harcanmaları açısından. Ayrıca beklenmedik bir gelişme, deprem, afet, savaş olabilir; böyle bir durumda ortaya çıkabilecek kan talebi; arz’ın çok üstüne çıkıyor. İşte bunları yüzde 23-24 civarında ortadan kaldırabilen seçenek ise bu konudaki yenilikçi tedavi yaklaşımları benimsemek. Arzın talebi karşılayamama riskini 100’den 75’e indirebilecek büyük bir fark yaratıyor"