Deprem olur olmaz sahaya ilk koşan sağlıkçılardan acil tıp uzmanları, büyük felaketten saatler sonra bölgeye ulaştı. Türkiye Acil Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Serkan Yılmaz, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından değerlendirmelerde bulundu. Yaklaşık 1 hafta boyunca binlerce yaralıya müdahale eden ekipleri de koordine eden Prof. Dr. Yılmaz, çok sayıda yaralıda "crush sendromu" geliştiğini, amputasyon ameliyatları yapıldığını ve önümüzdeki süreçte bu coğrafyada binlerce yeni kronik böbrek yetmezliği hastasının ortaya çıkabileceğini, çok sayıda ortez proteze ihtiyaç doğacağını; bu nedenle depremden etkilenen coğrafyada ağırlıkla diyaliz merkezleri, fizik tedavi hastanesi gibi özelleşmiş merkezlere ihtiyaç olacağını kaydetti.
ACİLE GELEN HASTA PROFİLİ HER GÜN FARKLILAŞTI
Deprem olduktan birkaç saat sonra Kocaeli'nden bölgeye doğru yola çıktığını anlatan Prof. Dr. Yılmaz, "Ben 6 Şubat sabahı ilk giden ekiplerle beraber Kahramanmaraş'a doğru çıktım. 20 saat gibi bir sürede varabildik. Çoğu ekip gelmeye yeni başlamıştı. Ondan sonra daha aktif bir müdahale süreci yaşandı. Hatay'da, Kahramanmaraş'ta, maalesef ayakta, tam kapasite ile çalışan hastane kalmamıştı. İlk 48 saat açıkçası sağlık sistemi bu nedenle ciddi bir sarsılma yaşadı. Depremin ilk anlarında, ilk birkaç saat içinde, evinden kendi kendine çıkan, ya da binalardan atlayıp yaralanan, yani enkaz altında kalmayan insanlar acillere başvurdu. İkinci günden sonra hasta sayısında bir azalma oldu, çünkü enkaz çalışmalarıyla paralel bir şekilde yaralı geliyordu. 3'ncü günün sonunda tekrar göçük altından çıkan yaralılarımızı almaya başladık. Bu sefer de depremde uzun süre göçük altında kalmanın getirdiği yaralanmalarla, hipotermi, kasların uzun süre ağırlıklar altında ezilmesi ile ortaya çıkan "crush sendromu" dediğimiz, hem metabolik hem de böbrekleri ilgilendiren ve ağır bir klinik tablo ile karşı karşıya kaldık" dedi.
"İLK GÜNLER ACİLCİLER VARDI, ARTIK HALK SAĞLIĞI VE ENFEKSİYONCULAR AKTİF OLUR"
Depremin üçüncü gününden itibaren ise yaralı olmasa da bölgede yaşayan ve kronik hastalığı olan, sürekli ilaç kullanması gereken hastaların acillere başvurduğunu anlatan Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "İnsanlar 3 gündür evlerinde değildi, ilaçlarını alamıyorlardı. Mesela şöyle hastalar gördük; sara hastası, nöbetle geliyor acile. Kalp yetmezliği var, ilaçlarını kullanamadığı için hastalığı agresifleşmiş. Hala şebeke suyunun verilemediği yerler var. Zaten şebeke suyunun verilmemesinin özel bir nedeni de var. Hasarlanan su sistemlerinin içinin de temiz olmayacağı düşüncesiyle verilmiyor. Şu anda belediyelerin de bölgenin hijyenini sağlayacak bir vakti bulunmuyor. Hijyenik koşullarda ciddi problemlere yol açabilir bunlar. İleriki dönemlerde salgın hastalıklara yol açacak endişesi taşıyoruz. İlk 3-4 gün acil bakım ve cerrahi dallar sahada daha aktif olurken, bundan sonra tamamen halk sağlığı uzmanlarının ve umarım olmaz ama enfeksiyon uzmanlarının daha ön planda olduğu bir süreç olacak maalesef."
"DİYALİZ VE PROTEZ MERKEZLERİNE İHTİYAÇ OLACAK, HASTANE MİMARİSİ DEĞİŞMELİ"
Deprem yaralanmaları nedeniyle amputasyon ameliyatlarının çok yoğun bir şekilde yapıldığına da dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, bölgedeki sağlık altyapısının buna göre şekillenmesi gerekeceğini vurgulayarak, "Çok büyük amputasyonlar, ciddi problemler oluşturacak bu bölgede. Büyük ihtimalle bu kadar amputasyon varken, bu kadar böbrek hasarlı hasta varken, sağlık ihtiyaçları da değişecek. Ortez, protez yönünden özelleşmiş bazı merkezlere ihtiyaç olacak. Nefroloji ve diyaliz merkezlerine daha yaygın bir şekilde ihtiyaç duyulacak. Sağlık tesislerinin profili değişmese bile özellikle bu alanda özelleşmiş ilave merkezlere ihtiyaç olabilir. Bunun yanında belki de mimarinin de değişmesi gerekecek. Sancaktepe'deki Feriha Öz Acil Durum Hastanesi gibi tek kat üzerine kurulmuş, daha fonksiyonel olabileceğini gördüğümüz, ayakta kalabilecek yapılara ihtiyaç olabilir. Çünkü Hatay'daki şehir hastanesi 2-3 yıl önce hizmete girmiş olmasına rağmen böylesine büyük bir depreme dayanamadı ve sadece ameliyathanesi ile acil servisi kullanılabilir durumda Kaldı. Tüm bunları hesap ederek sağlık altyapısını yeniden planlamak gerekecek" diye konuştu.
"BÖLGEDEKİ DEPREMZEDE SAĞLIK ÇALIŞANLARI DİNLENDİRİLMELİ"
Bölgedeki sağlık çalışanlarının da ciddi bir depremzede olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Yılmaz, sadece vatandaşların değil sağlık çalışanları ile arama kurtarma faaliyetlerinde yer alan ekiplerin de kesinlikle rehabilitasyona ihtiyacı olacağını, aksi taktirde travma sonrası stres bozukluğu riskiyle karşı karşıya olduklarının altını çizerek sözlerini şöyle noktaladı: "Bölgedeki doktorlarımız, sağlık ekiplerimiz de depremzedeydi. Maalesef bölgeye geç ulaşılabildiği için, zaten biz varıncaya kadar pek çoğu tükenmişti. Ayrıca ailelerinden haber alamayanlar, yakınlarını kaybedenler vardı. Şu ana kadar benim bildiğim hemşire, doktorları sayarsak o coğrafyada bu depremden etkilenen 150-200 bin sağlık çalışanı olduğunu düşünüyoruz. Yaklaşık bir haftadan beri gerek bölgedeki çalışan personel, bu sağlık personeli değil sadece, bütün arama kurtarma ekipleri, önemli bir şekilde travma sonrası stres bozukluğu tehlikesi ile karşı karşıya. Özellikle acil müdahale yardım ekipleri, cerrahi ekipler, sahadaki bu personellerin şu anda psikososyal destek anlamında bir an önce rehabilitasyon alması gerekiyor. Belli bir süre idari izinli sayılmaları ve sağlık hizmetinin de mutlaka bir görevlendirme usulü ile devam etmesi gerekiyor. O yüzden 'Bir an önce gelin çalışın, görevinizin başına dönün' gibi açıklamaları ben çok doğru bulmuyorum. Bundan sonraki sağlık ihtiyaçlarına göre bakanlık bu atamaları yapacaktır diye düşünüyorum. Sağlık çalışanı sıkıntısı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Sağlık çalışanlarının artık belli bir düzen içerisinde oraya gitmesi gerekiyor. Kendi araçlarıyla da olsa bu zor koşullarda yolda kalarak bölgeye gittiler. Ama artık böyle bir şeye gerek yok. Bakanlık koordinasyonu ile yapmak gerekiyor. Hastanelerdeki düzeni tekrar kurmamız gerekiyor. Bölgedeki sağlık çalışanlarının da mutlaka ve mutlaka dinlendirilmesi gerekiyor."