NKÜ Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, mevsimlere göre yağışın yeryüzüne düşme şekillerinin değiştiğini söyledi. Sonbahar yağışlarının da özellikle yer altı ve yer üstü sularını doldurduğunu, bir rezerv haline dönüştürdüğünü belirten Prof. Dr. Tecer, "Eğer bu dönemlerde, bu mevsimde yağış olmazsa ve kışa doğru da kar yağışı olmazsa bir kere yer altı su rezervleri dolmayacak yeterince. Barajlar ve göllerdeki su seviyeleri de bir sonraki seneye hazır hale gelmeyecek. Dolayısıyla bizim suya dayalı bütün yaşamsal faaliyetlerimiz, üretimden tarımsal faaliyetlere, günlük kullanımımızdan ellerimizdeki sulara kadar, su sıkıntısı çekmekle karşı karşıya kalacağız, bu o anlama geliyor" dedi.
'SULARIN GERİ KAZANIMINI SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ'
Sonbahar yağışlarının önemli olduğunu ve bunun hayati döngü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tecer, şöyle konuştu:
"Sonbahar ve kış aylarında yağan yağmur ve kar gibi yağışların yer altı ve yer üstü sularını beslemesi durumu hayati bir döngü. Bu döngü son zamanlarda yaşadığımız kuraklıkla beraber devam ederse gerçekten suya dayalı bütün aktivitelerimizde bir güçlük, bir zorlama yaşayacağız, demektir. Öncelikle korunması ve bu su kaynaklarımız üzerindeki baskıların azaltılması gerekiyor. Kişisel olarak, bireysel olarak suyu bir kere tedarikli kullanacağız, tasarruf edeceğiz. Sonra sanayide kullandığımız ve kentsel evsel olarak tükettiğimiz suların amacına uygun olarak kullanılmasını sağlayacağız. Sonra suların geri kazanımını ve tekrar kullanımını sağlamak zorundayız. Bunun bahçe sulamadan tutun da 'gri su' dediğimiz lavabolarda kullandığımız suların gerek yağmur hasadı, gerek atık suların tekrar arıtılarak kullanılması yoluyla bir yeniden kullanım sürecini geçmemiz gerekiyor. Özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde ise bu atık suların geri kazanarak tekrar prosesleri de kullanılması artık bir zorunlu hale geldi. Sonra suyu az tüketen yeni teknolojilerle üretim faaliyetlerimizi ve tarımsal faaliyetlerimizi gerçekleştirmek durumundayız. Sadece sanayinin kullandığı su kaynakları üzerinde bir baskı oluşturmuyor. Aynı zamanda tarımsal faaliyetler ki yüzeysel ve yer altı sularının yüzde 75'ine yakın bir kısmını tarımsal faaliyetlerde biz tüketiyoruz. Bu da daha çok vahşi sulamayla karşımıza çıkıyor. Bunu biz yağmurlama ve damlama sulama şeklinde dönüştürmek zorundayız. Ayrıca ürünü seçerken bölge bazında su gereksinimi olan ürünleri ve sulak alanların birbirleriyle korelasyonunu yaparak uygun bölgelerde uygun ekim ve tarımsal faaliyet sürdürmek zorundayız."
'İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ'
Prof. Dr. Tecer, iklim değişikliğinin sadece kuraklık anlamına gelmediğine değinerek, "İklim değişikliğinin ayak izleri, adımlarından bir tanesi kuraklık. Sıcaklıkların artması az yağışların meydana gelmesi ama diğer ayak izi ise aşırı iklim anomalilerinin gerçekleşmesi. Bugün yaşadığımız sel felaketleri, aşırı sağanaklar, bu iklim değişikliğinden kaynaklanan iklim ekstrem olayları, diye adlandırılıyor. Bu da iklim değişikliğinin sonuçlarından bir tanesi. 29 Eylül'de neredeyse sıfır milimetre civarında yağışların 1-2 Ekim tarihlerinde İstanbul'dan başlamak üzere özellikle Karadeniz'de hayati etkileyecek sellere dönüşmesi de iklim değişikliği sonuçlarından bir tanesi. Yani iklim değişikliğinin sadece sıcaklıkların artması meydana gelmesi diye okumamak gerekiyor. İklim değişikliğinin başka bir izi, başka bir ayak izi de iklim ekstrem olaylarının aşırı yağışlar fırtınalar hortumlar gibi olayların olmasıdır. Dolayısıyla biz bu konuyu bir bütüncü olarak okumak ona göre bir adaptasyon gerçekleştirmek ve dönüşüm sağlamak zorundayız" dedi.