Türkiye Acil Tıp Vakfı’nın (TÜAT VAKFI) 3-9 Kasım tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirdiği 3’üncü Uluslararası Acil Tıp Kongresi’ne Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer Tehditler (KBRN) konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Ziad Kazzi de katıldı. Kongrenin ikinci günü düzenlenen Toksik Terörizm panelinde konuşmacı olarak yer alan toksikoloji uzmanı ve ABD Emory Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ziad Kazzi, Demirören Haber Ajansı’na önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Kazzi, fosfor bombasından sadece yaralıların değil, onları tedavi etmeye çalışan sağlıkçıların da etkilenebileceğini kaydetti. İsrail-Gazze savaşı ile birlikte yeniden gündeme gelen nükleer bomba konusunda olası senaryoları da değerlendiren Prof. Dr. Kazzi, nükleer saldırıların dünyadaki en büyük felaket olduğunu, depremden bile daha yıkıcı etkileri olacağını, hiçbir sağlık sisteminin böyle bir felaketle başa çıkacak kadar hazırlıklı olamayacağını vurguladı.
YARALIYA MÜDAHALE EDENLER DE RİSK ALTINDA
Prof. Dr. Kazzi "Gazze ve Filistin’de, hatta Lübnan’da, beyaz fosfor kullanıldığına dair raporlar var. Bu, kimyasal bir silah ajanı. Sistemik etkileri dışında vücutta ciddi yanıklara sebep oluyor. Yanığa eşlik eden diğer ciddi komplikasyonlar da uzun vadeli etkilere neden oluyor. Yara yeri enfeksiyonu, ekstremite yani kol ve bacaklarda geri dönüşsüz hasarlar bunlardan bazıları. Uzun vadede kanserle ilişkilendirilmiş henüz bir veri yok. Ama bu yıkıcı etkileri oluyor" dedi. Prof. Dr. Kazzi, sadece yaralıların değil alanda yaralılara müdahale edenlerin de risk altında kalabileceğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Özellikle alandaki ilk kurtarıcıların da kendilerini koruması gerekiyor aslında. En azından maske, eldiven gibi korunma tedbirleri gerekiyor. Hastada ilk müdahale ise öncelikle kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve vücudun soğuk suyla yıkanması. Kimyasal yanığı durdurabilmek için soğuk su. Yaraların da soğuk su emdirilmiş bezlerle kapatılması gerekiyor ki yanık daha fazla ilerlemesin"
Prof. Dr. Kazzi, Beyaz fosfor dışındaki kimyasal silahlar veya sinir ajanlarının kas felcine yol açıp yaralının boğularak ölmesine neden olduğunu da anlatarak sözlerine şöyle devam etti: “Solunum yolunun kapanmasına, akciğer kapasitesini düşürerek yaralının nefessiz kalmasına neden oluyor. Çok fazla farklı çeşitte kimyasal silahlar var. Bazısı sadece akciğer ve cildi etkiliyor, bazısı kandaki oksijen taşıma sistemini bloke edip boğucu gaz olarak da geçen saldırı ajanları olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla her biri kimyasal molekülün çeşidine göre farklı klinik komplikasyonlara yol açabiliyor. Örneğin siyanür, boğucu ajanlardan biri. Savaş ajanı olarak terörist saldırılarda da kullanılabiliyor"
"DÜNYANIN EN BÜYÜK FELAKETİ OLUR"
İsrail Gazze savaşıyla yeniden dünya gündemini meşgul eden olası nükleer saldırıların yaratabileceği etkilere de değinen Prof. Dr. Ziad Kazzi, bunun, dünyanın en büyük felaketi olacağını söyledi ve hiçbir sağlık sisteminin buna hazırlıklı olamayacağını vurguladı. Prof. Dr. Kazzi, “Nükleer silahlar söz konusu ise kombine etkileri konuşmak gerekiyor. Patlamadan kaynaklı travma dışında, yanık ve radyasyon da devreye giriyor. Vücut, organlar hepsi etkileniyor. Akut evrede radyasyon kaynaklı hastalıklar ortaya çıkıyor. Bağışıklık sistemi ve kemik iliği çöküyor. Kanamalar olabiliyor. Akut hastalıklardan kurtulsanız da ileride kanser olma riskinden kurtulamıyorsunuz. Radyasyona maruz kalan kadınlar ilerideki hamileliklerinde sakat doğum yapabiliyor.
DEPREMLERDEN DAHA KORKUNÇ TABLOLAR
10 kilo tonluk nükleer bir bombanın patlamanın olduğu 1,6 kilometrelik alandaki her şeyi yok edeceğine de vurgu yapan Prof. Dr. Kazzi, radyoaktif maddelerin bulutlarla 40 kilometrelik bir çevreye yayılacağını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Radyoaktif materyaller bulutlarla rüzgar etkisiyle 20-30 hatta 40 kilometre alana taşınabilir. 24-48 saat içinde bu bölgeler için de oldukça tehlikeli bir durum oluşur. Nükleer silah saldırısında sivillerin yapabileceği tek şey ‘içeri gir, içeride kal ve bilgi bekle’ olur. Sanırım dünyanın en büyük ve yönetmesi en zor felaketi olur. Türkiye’de gerçekleşen depremleri düşünün, ondan bile daha korkunç bir tablo ortaya çıkar. Son 20-30 yıldır gerek hükümetin sağlık bakanlıklarının, gerekse uluslararası kuruluşların bu tür afetlere karşı hazırlık yapma konusundaki ilgisi nedeniyle dünyada daha fazla hazırlıklı olundu. Ama yine de hiçbir sağlık sistemi bununla baş edemez"
DÜNYA ARTIK BU TÜRDEN ACİL DURUMLAR İÇİN HAZIRLANMALI
Son yıllarda dünyanın gündemini daha çok meşgul eden bu türden acil durumlar için sağlık sistemlerinde toksikolojinin çok daha büyük bir önem kazandığına işaret eden Prof. Dr. Kazzi, “Bu olaylar sonrası bu uzmanlara hızlı erişime sahip olmanız gerekir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü, 2030 yılına kadar her ülkede en az bir tane zehir merkezleri olması hedefi için çalışıyor. Tıbbi toksikolog da dahil olmak üzere birçok gereksinim var. KBRN konusunda uzmanlaşmış toksikologlara bütün ülkelerde ihtiyaç var. Bu uzmanlara en hızlı şekilde ulaşılıp öneri alınması gerekiyor. Hem zehirlenme hem de KBRN olaylarında kritik rolleri var. Tıbbi toksikoloji çok önemli bir bilim dalı. Tıbbi toksikolojinin bir bilim dalı olarak da tanınması gerekiyor. Türkiye’de Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi toksikoloji konusunda referans merkezi. Bunun diğer illere de yaygınlaşabilmesi için bu bilim dalının tanınması çok büyük önem arz ediyor" diyerek sözlerini noktaladı.