18 Mayıs’ta Pekin’de başlayan 8’inci Pekin-Paris Klâsik Otomobil Rallisi’nde dünyanın farklı ülkelerinden toplam 110 ekip, 36 gün sürecek bir yolculuğa başladı. Toplam 8 ülkeden geçecek olan ralli dün rotasını Türkiye’ye çevirdi. Yaklaşık 14 bin 500 kilometrenin ardından 23 Haziran’da Paris’te son bulacak yarışmaya baba oğul Ali Eriç (65) ve Alican Eriç (34) de katıldı. Baba oğul yarışmaya 1973-75 yılları arasında sadece 176 adet üretilen iki kişilik Anadol STC-16 ile katıldı. Aracın pilotluğunu Alican Eriç'in yaptığı yarışmada Baba Ali Eriç ise co-pilot koltuğunda oturuyor.
Türk tasarımcılar tarafından tasarlanıp seri olarak üretilmiş ilk ve tek Türk spor otomobili olma özelliğini koruyan 1973 model Anadol STC-16 ile yolculuğuna devam eden baba oğul, yarışın 9’uncu gününde henüz Çin sınırları içerisindeyken ‘regularity’ etabından önce aracın arka sol amortisörünü patlattı. Bu şekilde etabı güçlükle geçen ekip, etaptan hemen sonra arka sağ amortisörünü de kaybedince toprak zeminde zorluk yaşadı. Alican Eriç ve Ali Eriç, asfalta kavuşmadan 12 kilometre önce benzini de biten araçlarını, yarışa gönüllü destek veren bir kuruluşa ait başka bir araçla çektirerek o akşamki konaklama noktası olan Gobi’deki kamp yerine ulaştı. Kamp yerinde organizasyonun 10 litrelik acil durum stoku hakkını kullanan Türk ekibi, akşamüzeri başlayan kum fırtınasında çadırlarına çekildi.
Ertesi günkü yarışın sonlarına doğru toprak zeminin sertleşmesine rağmen konaklama yerine ulaşan ekip, 11’inci günde yol şartlarının ağırlaşması ve arka amortisörlerinin işlevsiz kalması nedeniyle günün kalanını pas geçmeye ve asfalt yoldan doğrudan Çin’in Urumçi şehrine gitmeye karar verdi. Baba-oğul Eriçler, Urumçi’de farklı yapıda bir çift amortisörü araçlarına uygun hale getirip taktırdıktan sonra gece çok geç saatte kamp alanına vardı. Son birkaç gün içerisinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle hayli puan kaybedip gerilere düşen ekip, tüm aksaklıklara ve çok az uyumalarına rağmen ertesi günkü etapları sorunsuzca tamamladı.
Ardahan'daki Türkgözü sınır kapısından giriş yaparak sırasıyla Erzurum, Sivas ve Ankara’da konakladıktan sonra dün İstanbul’a gelen yarışmacılar bugün Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçecek. Yarışma 23 Haziran’da Paris’te sona erecek.
“BU BENİM HAYALİMDİ”
Makine Mühendisi Ali Eriç, “Pekin-Paris Rallisi ilk defa 1907 yılında yapıldı. 1997 yılında 90’ıncı yıl dönümü dolayısıyla ikincisi düzenlendi. Daha sonra da 2007 yılından itibaren 3 yılda bir düzenlenecek şekilde periyodik olarak yeniden programa konuldu. Bu sene 8’incisi yapılıyor. Aslında 2022 yılında yapılması gerekiyordu ama pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bu seneye kadar ertelendi. Bu yarışmaya 2010 yılında ilk defa bir Türk ekibi katıldı. O zamandan beri bu ralliyi takip ediyorum. Bu benim için bir hayaldi. 8’incisi yapılacak olan bu rallinin Türkiye’den ikinci defa geçeceğini öğrendiğimde yarışmaya katılmamız gerektiği kanaatine vardık. Oğluma teklif ettim, o da kabul etti. Türkiye’den geçeceği için bir Türk arabası olmasını istedik. 2010 yılındaki yarışa Anadol A1 katılmıştı. Bu sefer de biz Anadol STC- 16 olmasını tercih ettik. Arabamızı gemiyle Pekin’e gönderdik, zaten yarış Pekin-Paris arasında gerçekleşiyor ve toplam 37 gün sürecek. Yarışma boyunca 14 bin 500 kilometre mesafesi var. 18 Mayıs’ta Pekin’den başladık, 23 Haziran’da da Paris’te bitireceğiz” dedi.
“ÇİN VE KAZAKİSTAN’DA ZORLANDIK”
Yarışın her anının keyifli olduğunu ifade eden Eriç, “Zorlandığımız yerler oldu tabii. Özellikle Çin ve Kazakistan bölümleri yarışın en zorlu bölümleriydi. Şimdiye kadar katıldığım yarışlarda hiç bu kadar zor etaplar yaşadığımı hatırlamıyorum. Kazakistan, Çin ve Gobi Çölü zor yerlerdi. Kazakistan, coğrafyası zor olan bir ülke. Çin’de özel etapların yapıldığı yerler çok zordu, özel etapların tamamı toprak yollarda yapılıyor. Yollar taşlı topraklardan oluşuyordu dolayısıyla çok engebeliydi, bayağı zorlandık” diye konuştu.
“ÇİN’DE ARKA AMORTİSÖRLERİMİZ PATLADI”
Eriç, “Aracımızı bizim duayen rallicimiz Serdar Bostancı’dan aldık. Arabayı yarışa o hazırladı. Yarış boyunca bir takım aksilikler yaşadık, Çin’de arka amortisörlerimiz patladı. Daha sonra Kazakistan’da bir kapak contası problemi yaşadık. Sonuçta bütün bu aksaklıkları halledip buraya kadar geldik. Sağ olsun Serdar Bostancı ve ekibi dün akşamdan beri arabayı yeni baştan topladı, yeni hale getirdi. Artık Paris’e kadar daha kolay bölümler olacağı kanaatindeyiz, zoru gitti azı kaldı” dedi.
“TÜRK ARABASIYLA YARIŞIYOR OLMAMIZ NEDENİYLE ÇOK İLGİ GÖRÜYORUZ”
Türkiye’ye geldiklerinden beri çok büyük ilgi gördüklerini ifade eden Eriç, “Bu yarışta iki Türk ekibinden biriyiz. Bir Türk arabasıyla yarışıyor olmamız nedeniyle çok ilgi görüyoruz. Özellikle polis ve jandarma çok ilgi gösteriyor, aynı zamanda yardımcı oluyorlar. Ülke de olmaktan mutluyuz. Böyle bir Türk arabası ile yarışıyor olmaktan gurur duyuyoruz. Bu, belki de dünyanın en eski ve en uzun soluklu yarışı. Böyle bir yarışa Türk arabasıyla katılmak da bize gurur veriyor. Bu yarışa katılan çok iddialı, tecrübeli ekipler var. Biz karşılaştığımız aksaklıkları bir yana bırakırsak iyi bir performans gösteriyor olduğumuzu tahmin ediyoruz. Genellikle diğer yarışmacı ekiplerin de görüşü o şekildeydi. Ufak tefek sıkıntılar yaşadık ama herkes benzer sıkıntı yaşıyor. Onlara göre iyi bir arabamız var. Daha iyi bir derece alabilirdik fakat biraz gerilere düştük. Hedefimiz Paris’e kazasız belasız ulaşabilmek” diye konuştu.
“BAKÜ’DE ATÖLYE BULMAMIZ ÇOK ZOR OLDU”
Endüstriyel tasarım mezunu Alican Eriç ise şunları ekledi:
“Yarışmada 29’uncu günü geride bıraktık. Açıkçası yarışma bana hayat dersi verdi. Ben sorunları sorun eden bir insandım artık bunun ötesini göremeyeceğimin farkındayım. Yaşadığımız zorluklar şu şekilde oldu; kapak contası yaktık. Herhalde insanın aklına gelebilecek en zor işler. Bir de kapağı bozduk. Bunların düzeltilmesi için Bakü’de atölye bulmamız çok zor oldu. Orada daha çok yeni arabalar olduğu için bu tarz atölyeler bulunmuyordu. Araba elden geçtikten 2 gün sonra biz yola çıkabildik. Önümüzdeki günlerde daha iyi olacak bundan eminiz, çünkü çöl şartları olmayacak. Belki bu kadar sıcakla karşılaşmayacağız, daha çok asfaltta olacağız. Araba Serdar Bostancı’nın elinden tekrar geçti ve şu an canavar gibi. Şu anda diğer arabalar arasında en iyi durumda olan bizimki çünkü bayram olduğu için onlar tamirhane bulamadılar. Bu konuda kendimizi avantajlı hissediyorum."