Osmanlı'da Sultan 2'nci Bayezid tarafından Mimar Hayreddin'e yaptırtılan, dönemin öncü sağlık kurumu UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi'ndeki Sultan 2'nci Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi yılda milyonlarca turisti ağırlamaya devam ederken, araştırmacıların da tezlerine konu oluyor. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Türk Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapan, sağlık tarihi araştırmacısı Ayşenur Bayatlı, yaptığı çalışmalarda, burada tedavi gören akıl hastalarıyla kimsesizlerin, külliyenin yanında oluşturulan 'Deliler Mezarlığı'na defnedildiğini tespit etti. Bayatlı, külliyenin 20'inci yüzyılın başlarında kullanımının sona ermesi ve Tunca Nehri'ndeki taşkınlarla, mezarlığın kaybolduğunu söyledi.
'KÜLLİYENİN YAPIMINDAN SONRA MEZARLIĞIN OLUŞTUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ'
Kendisinin daha önce sağlık alanında eğitim aldığı için konunun dikkatini çektiğini ve araştırmalara başladığını anlatan Bayatlı, "2'inci Beyazıt Külliyesi'nin yakınında bulunan Deliler Mezarlığı'yla ilgili bir çalışma yaptık. Kendim de edebiyatın öncesinde sağlık eğitimim olduğu için bu konu ilgimi çekti. Karşılaştığımız harita ve planlarda külliye yakınında bir deliler mezarlığı olduğunu keşfettik. Külliye'nin akıl ve ruh sağlığı hastalıkları tedavisinde hizmet verdiğini biliyoruz. O yüzden külliyenin yakınında böyle bir mezarlık olmuş olması çok doğal bir şey. 1487-1488 yılında tamamlanıyor, külliyenin inşaatı. Ondan sonra mezarlığın da yapıldığını düşünüyoruz ilerleyen süreçte. Mezarlığın oluşumuyla ilgili kesin bir tarih veremiyoruz ama burada akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerin dışında önemli zatların da yattığını biliyoruz. Ahmet Badi'nin 'Garibe' adlı bir halk hikayesinde burasıyla ilgili çok eğlenceli hikayesinde de görebileceğimiz gibi halk deyişleri de varlığını destekliyor" dedi.
'AVRUPA'DA YAKILIRKEN, OSMANLI'DA ONLARA AYRI MEZARLIK YAPILMIŞ'
Külliye'de akıl sağlığı yerinde olmayan hastalar tedavi edildiği için yakın bölgede böyle bir mezarlığın oluşturulduğunu ifade eden Bayatlı, "Külliyede akıl sağlığı yerinde olmayan hastalar tedavi edildiği için yakın bölgeye buradaki hastalar defnedilmiş. Cami içlerindeki hazirelere genelde önemli zatlar defnedilmiş. Bu hastaları cami içerisine defnedemedikleri için onlara ayrı bir mezarlık yapma durumunda kalıyorlar. Bunun dışında günümüzde bile şu anda akıl hastaları toplumla şu anda çok sosyalleşebilme imkanı bulamıyorlar. Genelde toplumdan dışlanıyorlar. O dönemde de böyle bir sebepten ya da diğer insanların, bu kişilerin akıl hastalıklarının bulaşıcı olacağını düşündükleri için ayrı bir mezarlıkla onları kendilerinden izole etmiş olabilirler. O dönemde Avrupa'da bile akıl hastalarına bu gözle bakılıp yakılırken yine de Osmanlı onları ayrı bir mezarlık yapma imkanı tanımış" diye konuştu.
'ZAMANLA YOK OLMUŞ'
Bayatlı, mezarlığın, külliyenin işlevini yitirmesiyle unutulduğunu belirterek, "20'nci yüzyılın başlarından sonra artık modern hastaneler yapılmaya başladıktan sonra Külliye önemini yitiriyor ve burası da işlevselliğini yitiriyor. O yüzden defin işlemleri de yapılmıyor. Zamanla da hem bu sebeple, hem de nehirdeki taşkınlardan dolayı mezar taşları yerinden oynuyor, kayıyor ve kayboluyor, bu alan yok oluyor. Günümüzde sadece bu şekilde varlığını sürdürüyor" ifadelerini kullandı.