Osmanlı İmparatorluğu'nun 19'uncu yüzyılda yaptığı demir yolu çalışmalarına Fransa'dan İtalya'ya, Almanya'dan Avusturya'ya kadar birçok ülkeden görevli katıldı. Yurt dışından gelen görevliler için kentteki Karaağaç Mahallesi'nde konsolosluklar kurulurken, Yunanistan sınırına yakın bir alanda da Katolik mezarlığı oluşturuldu. Osmanlı İmparatorluğu'nda çalışan Katolik mezhebine bağlı kişilerin defnedildiği, halk arasında 'İtalyan mezarlığı' olarak bilinen tarihi mezarlık, zamanla unutularak kaderine terk edildi.
'DEMİR YOLU İLE BİRLİKTE NÜFUSLARI DA ARTMIŞ'
Bölgede Katolik nüfusunun özellikle demir yolu yapımı sırasında arttığını anlatan Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanlığından emekli olan Prof. Dr. Engin Beksaç, "Aslında Levanten ve Katolikler çok daha erken tarihlerden itibaren Edirne'de yaşamaktadır, bunu bilgilerimiz içerisinde bulabilmekteyiz ama yoğun faaliyetin olma süreci, özellikle demir yollarının yapılmaya başlamasıyla birlikte Avusturya, Fransız ve Alman Katolik mühendislerin ve bunların ailelerinin Edirne'ye gelmesi, buradaki yoğun Katolik nüfusun artışını sağlamıştır. Özellikle Kaleiçi'nde faaliyet gösterirken, yazlık yerleşimlerin Karaağaç'ta olduğunu biliyoruz ve bu Karaağaç'taki yoğun nüfusun, İslami nüfustan çok Hıristiyan nüfus olduğu da bilgilerimiz dahilindedir" dedi.
'TAMAMIYLA KADERİNE TERK EDİLMİŞ'
Bölgede 19'uncu yüzyıl sonlarından itibaren 20'nci yüzyıl başlarına kadar yoğun bir defin olduğunu belirten Prof. Dr. Beksaç, "Sonraki süreçler itibariyle baktığınızda buradaki Katolik ve Levanten grupların ayrılmasından sonra buradaki mezarlıklar kaderine terk ediliyor. Özellikle 1940 yılından sonraki süreçte buradaki tahribat yoğunlaşmaya başlıyor. Hatta özellikle son yıllarda mevcut olan pek çok şey hızlı bir biçimde yok oldu. Ben 2006 yılında ilk defa bu mezarlığa gelmiştim, bugünkünden çok daha fazla veriler ortaya koymaktaydı. Mezar taşlarının büyük bir kısmı ayaktaydı ve çoğu yazılar da okunabilmekteydi. Fakat her geçen gün bunlar da kırıldı ve yok oldu. Şu andaki şekliyle baktığımız zaman tamamıyla kaderine terk edilmiş bir mezarlık alanıyla karşılaşıyoruz" diye konuştu.
'PEK BİR ŞEY KALDIĞINI SANMIYORUM'
Prof. Dr. Beksaç, katakomb adı verilen mezarların çoğunun yağmalandığını belirterek, "Mezarlık aslında tipik bir Katolik mezarlığı, katakomb şeklinde örgütlenmiş birkaç kat oluşturulmuş bir mezarlık. Aşağıda koridorlar etrafında tabutların konması için hazırlanmış nişler mevcuttur. Fakat bütün bu nişlerin açıldığını ve tabutların çıkarıldığını görmekteyiz. Aşağıda esasında artık fazla bir şeyin de kaldığını sanmıyorum. Bugünkü haliyle tamamen kaderine terk edilmiş, pek çok insanın dikkatle yürümesi gereken bir alan haline gelmiştir. Esasında Edirne'nin hoşgörüsünün, dinler arası diyaloğun sağlanmasının, etnik grupların zenginliğinin en güzel göstergelerinden birisiydi burası" diye konuştu.
'DEĞERLİ EŞYALAR TAHRİBATI HAZIRLANDIRMIŞ'
Mezarlardaki değerli eşyaların da tahribatı hızlandırdığını kaydeden Prof. Dr. Beksaç, "Özellikle 2006'dan beri burasının temizlenmesi, korunması ve belli ölçülerde tedbirler alınması konusunda epeyce mücadele verdim. Fakat aynı şekilde burası böyle kalmaya devam etti ve her geçen gün biraz daha yıprandı, biraz daha terk edildi ve şu anki şekliyle gördüğünüz gibi ortada hiçbir şey gözükmüyor. Maalesef buradaki Katolik mezarlarında cesetlerin altın dişleri, buna benzeyen bazı şeylerin cesetle birlikte kaldığını biliyoruz. Bu definler nedeniyle bazı Hıristiyan mezarlıklarında bazı ufak tefek de olsa soyguna neden olabilecek unsurlar var. Bunun da burada tahribatı hızlandırmış olduğu bir gerçektir" ifadelerini kullandı.
'TEDBİR ALINMASI ŞART'
Bölgenin korunmaya alınıp elden geçirilmesi gerektiğini de söyleyen Prof. Dr. Beksaç, "Artık öyle bir hale geldi ki, tanınmayacak halde, belki de son aşamalarını yaşıyor burası. Bir aşağıdaki katakombların çökmediği kaldı. Fazlasıyla yok oldu, ayakta kalan hiçbir mezar taşı yok. Son dönemde burada gördüğüm taşların hemen hemen hepsi kırılmış ve parçalanmış. Esasında burasının bir an önce tedbirinin alınması, korunmaya alınması, temizlenmesi ve bu ağır tahribatın ne kadar geç olursa olsun bir ölçüde engellenerek bu bölgede bir tedbir alınması şart. Bu sadece Edirne için değil bir insanlık onuru, bir insanlık saygısı, burada yaşayan insanlara karşı duyulması gereken bir saygı ve görev olarak algılanması gereken bir konu" dedi.