Dünyagöz Hastanesi Ankara'dan Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Numan Alp, yaptığı açıklamada, diyabet hastalığı nedeniyle oluşan görme kayıpları üzerine bilgi verdi. Prof. Dr. Alp, diyabetin dünyanın önde gelen sağlık problemlerinden biri olduğunu söyleyerek, “Yapılan araştırmalar göstermiş ki, her 10 kişiden bir tanesi diyabet ile yaşamak zorunda kalıyor. Bu da yaklaşık dünya çapında 800 milyon kişiye karşılık geliyor. Ülkemizde bu oran biraz daha yüksek. Avrupa'ya göre de biraz daha yüksek. Yüzde 12 civarında bir diyabet görülme sıklığı mevcut. Bu da yaklaşık 85 milyonluk ülkemizde 10 milyon kişinin diyabetle ve bunun getirdiği komplikasyonlarla birlikte yaşamak zorunda olduğu anlamına geliyor. Yaşam şekli diyabet için en önemli risklerden bir tanesidir. Bunun yanı sıra genetik faktörler de var. Obezite, hazır gıdalar, yüksek şeker oranlı gıdalar ve en önemlilerinden bir tanesi de hareketsiz yaşam tarzı diyabeti tetikleyen faktörlerin başında geliyor” diye konuştu.
‘DİYABET 3’ÜNCÜ KÖRLÜK NEDENİ’
Prof. Dr. Alp, “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bütün dünya çapında katarakt ve refraksiyon kusurlarından sonra diyabet 3üncü körlük nedenidir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda da damar kökenli körlük nedenlerinin başında geliyor. Bu nedenle diyabet çok önemli bir yer kazanıyor. Diyabeti gözden anlayabiliyoruz ama bugünkü veriler ışığında şunu da biliyoruz; diyabet tanısı almış hastaların yalnızca 3’te 1’i göz doktoruna kontrole gidiyor. Bu da bize şunu getiriyor. Diyabet erken dönemde gözde belirgin bulgulara neden olmayabiliyor. Fakat belli bir bulgu ortaya çıktıktan sonra yani görme kaybı başladıktan sonra başvurulduğu zaman kayıpları geri çevirmek her zaman çok kolay olmayabiliyor. Bu nedenle diyabet tanısı almış çocuk, genç, gebe veya ilk tanı alan tip 1 veya tip 2 diyabet olsun hiç fark etmez, mutlaka bir göz doktoruna görünmesi gerekiyor. Ve bu muayenede görme keskinliği ile beraber göz bebeklerini büyütüp fundus (göz dibi) muayenesinin yapılması gerekiyor. Onun peşinden gelen dönemde ise gözdeki bulgular eşliğinde belli aralıklarla bu kontrollerin yapılması gerekiyor” dedi.
‘RUTİN KONTROL ÖNEMLİ’
Prof. Dr. Alp, “Diyabet sistemik bir rahatsızlık. Yani kan şekerinin uzun süreler yüksek gitmesi vücutta birtakım değişikliklere neden oluyor. Bu değişiklikler neticesinde özellikle kılcal damarlarda tıkanıklıklar meydana geliyor. Bu tıkanıklık bölgelerini tekrar eski haline getirmek amacıyla vücut birtakım moleküller salgılıyor. Dokudan salgılanan bu moleküller, proteinler o bölgede var olan damarlardan sızıntı oluşmasına ya da yeni damar oluşmasına neden oluyor. Bu yeni damar oluşmaları da eski damarlardan da oluşan sızıntılarla beraber göz içerisinde kanamalara veya kabuklanmalara neden olabiliyor. Bu da görmeyi bozuyor. Ne yazık ki hastaların yüzde 85'i görmeleri etkilendikten sonra bize başvuruyor. Bu kötü bir şey. Bu da şu anlama geliyor. İlk tanıyı aldıkları zaman, diyabet tipinden bağımsız olarak mutlaka bir göz hekimine gelmeleri gerekiyor. Eğer fundusunda yani göz dibinde herhangi bir bulgusu yoksa kan şekeri de iyi gidiyorsa yılda bir kontrolleri uygun. Erken dönem değişiklikler varsa bu süreyi 6 aya çekiyoruz. Daha ileri dönem değişiklikler varsa bu süre daha da kısalıyor. 3 aylık aralıklarla veya tedavi protokolleri başlanmışsa aylık kontrollerle ilerlediğimiz hastalar da olabiliyor. Hangi hastaya hangi aralıkta bu kontrollerin yapılması gerektiği hekimle hastanın birlikte karar vermesi gereken bir konu. Yılda en az yılda bir ve ayda bire kadar da inebilen sıklıklarda bu kontrollerin yapılması gerekiyor” diye konuştu.
‘ERKEN TANI İLE GÖRME KAYIPLARI ÖNLENEBİLİR’
Diyabet sebebiyle meydana gelen görme kayıplarının önlenebileceğini söyleyen Prof. Dr. Alp,” Eğer erken tanı ve uygun tedavi yapılır ise bu görme kayıplarının yüzde 95'i önlenebilir. Ama burada diğer bütün sistemlerle beraber gözün ortak bir çalışmasının yapılması gerekiyor. Örneğin, biz gözü tedavi ederken kan şekeri çok yüksek seyrediyorsa hastanın, bu tıpkı bir çatısı akan bir ev gibi düşünün. Aşağıya inen sıvıyı biz buradan enjektörle alıp dışarıya atmaya çalışıyoruz ama yukarıdaki o çatlağın tamir edilmesi gerekiyor. Yani kan şekeri iyi değilse, düzelmemişse veya bir böbrek problemi beraberinde var ise ve bunlar düzeltilmiyorsa bizim yapabileceğimiz tedaviler de etki anlamında daha sınırlı kalacaktır. Her sistemin birlikte tedavisinin ve takibinin yapılması iyi bir sonuç alınması açısından son derece önemli. Kan şekeri, nörolojik, kardiyolojik, nefrologik problemlerin düzeltilmesi sadece bunlar yetmiyor. Diyetin mutlaka düzenlenmesi ve egzersiz programlarının gündeme gelmesi gerekiyor. Bunlarla beraber göz tedavilerinin örneğin, enjeksiyon tedavisi yapılıyorsa bunların aylık kontrollerinin yapılarak uzun süreli tedavinin yapılması çok önemli. Burada şu da çok önemli. Örneğin, sarı noktada ödem olan bir diyabet hastasında ilk yıl 7-8 enjeksiyon gerekebiliyor. Ama şunu biz biliyoruz ki, diğer hastalıklardan farklı olarak bu tedavilere ilerleyen yıllarda ihtiyaçları azalıyor. Yani 7-8 iken 2’nci yıl 4'e 5'e daha sonraki senelerde 2-3'e hatta 4 ve 5’inci yıldan sonra herhangi bir ihtiyaç olmayabiliyor. Bu nedenle direnmek, devam etmek, sebat etmek gerekiyor” dedi.