Tam 13 yıldır bitmeyen ve tıbbi uygulama hatası (malpraktis) iddiasıyla Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Recep Kavas’a açılan davaya konu olan olay, 4 Ocak 2009 tarihinde İstanbul’da çalıştığı özel bir hastanede gerçekleşen prematüre ikiz doğumuyla başladı. İddiaya göre Dr. Recep Kavas, 30 hafta 1 günlük olarak bin 515 gram ağırlıkla dünyaya gelen prematüre ikiz bebeklerin, tüm risklerine rağmen haftalarca yoğun bakım tedavilerini gerçekleştirdi. 27 gün sonra her iki bebek uygulanan yoğun tedaviler sonrası hayati risklerini atlatmış olarak sağlıklı şekilde ailesine kavuşturuldu. Taburculukta, hem kendisi tarafından sözlü olarak, hem de aileye verilen epikriz belgesinde yazılı olarak, bebeklerin 3 gün içinde çocuk nörolojisi ve göz muayenesine götürmeleri, 3 gün sonra da Dr. Kavas’a kontrole getirmeleri gerektiği belirtildi. Aile, 3 gün sonra tekrar kontrole geldiğinde bebeklerini, yeni doğanlarda ‘retina damar muayenesi’ olarak bilinen ve prematüre bebekler için hayati önem taşıyan ROP muayenesine götürmedikleri ortaya çıktı.
“HEM SÖZLÜ HEM YAZILI OLARAK UYARDIM"
Dr. Kavas, derhal muayeneye gitmeleri gerektiğini tekrar hem sözlü hem olarak yazılı ifade etti, üstelik aileye bebeklerin durumunu anlatır hastane antetli yazılı bir belge de verdi. Böylece bebekler henüz 30 günlükken, hemen ROP muayenesinde yetkin bir üniversite hastanesine sevk etti. Ancak ilgili göz kliniğinde o gün randevu olmadığı gerekçesiyle ROP muayenesi yapılmadı ve 1 hafta sonraya randevu verildi. Aile, bu durumu da Dr. Kavas’a bildirmedi. Nihayet bebeklere 40 günlükken yapılabilen göz muayenesinde, ikizlerden birinde evre 4 ROP (prematüre retinopatisi) nedeniyle körlük geliştiği tespit edildi. Aile, tüm olanlardan çocuk hekimi Dr. Kavas’ı sorumlu tutarak, olaydan 2 yıl 9 ay sonra, 173 bin TL tazminat istemiyle dava açtı. İşte 13 yıldır bitmeyen, zaman geçtikçe “dosyaya maddi hataların da eklendiği" mahkeme süreci bu şekilde başladı.
2009 DOĞUMLU ÇOCUKLAR BİR ANDA 2019 DOĞUMLU OLDU
İstanbul Anadolu Adliyesi Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, yerel mahkeme 2016 ve 2021’de iki kez doktor lehine davayı reddetti. Ancak ailenin temyize gitmesiyle, 2018 ve 2022’de Yargıtay tarafından her iki karar da bozuldu ve dava devam etti. Geçen yıl yerel mahkemede, “meydana gelen körlüğün ROP muayenesi dışında başka bir nedenle oluşup oluşmadığı hususunda, davalı doktor ve davacı ailenin kusur durumunun belirlenmesi için tanzim edilecek raporun düzenlenip, mahkemeye ivedi şekilde iletilmesi" üst yazısı ile davada üçüncü tur başladı. Dr. Kavas, bunun üzerine 2023 Ağustos ayında Adli Tıp’tan gelen raporun son paragrafındaki mütalaa kısmında, 4 Ocak 2009 doğumlu çocukların, bir anda 10 yıl ileri atarak 4 Ocak 2019 doğumlu olarak sehven kayda geçtiğini vurguladı. O yıllarda geçerli olan ulusal ve uluslararası tıbbi kriterlere uygun davrandığını ifade eden Dr. Kavas, şunları söyledi: “2011’de açılan dava 2024 yılında hala devam ediyor. 22 yıllık çocuk hastalıkları uzmanıyım, bunun 13 yılını bu davanın gölgesinde geçirdim. Çocukluğumdan beri aşkım diyebileceğim bir uzmanlık alanını seçtim, en büyük hayalim çocuk hekimi olmaktı. Biz hekimler eskiden ‘Önce zarar verme’ ilkesiyle hareket ederdik ama artık ‘Önce zarar görme’ ilkesine dönüşmüş durumda bu durum. Artık kimse riskli branşları seçmiyor."
“DOKTOR, POLİSİYE YÖNTEMLERLE Mİ AİLEYİ TAKİP EDECEK"
Dr. Kavas’ın 59’uncu Türk Pediatri Kongresi’ndeki oturumuna başkanlık eden TPK Özel Hekimlik Komisyonu’ndan Dr. Cihan Avaroğlu ise dosyayı defalarca incelediğini söyleyerek, “Bu kongrede ilk kez böyle bir olaya ev sahipliği yapıyoruz. Dünyada da sanırım bir ilktir. Bir malpraktis davasının mağduru doktor arkadaşımızı konuşmak zorunda kaldık. Bu davanın dosyasını defalarca okudum. Tıbbi hata yok. Tıbbi hata olsaydı, zaten çocuklar şifa ile taburcu edilemezdi. Hatta bu kadar riskli bir süre içerisinde (yoğun bakımdaki kritik tedavilerine rağmen) bebeklerde en ufak bir enfeksiyon bile gelişmemiş. İlk mantıksızlık, her şeyin sorumluluğunun çocuk doktoru arkadaşımızda görülmesi. Ailenin (yazılı ve sözlü uyarıya rağmen) muayeneye gitmemesinin sorumluluğu da doktor arkadaşımızda. Doktorun hızla yönlendirdiği üniversite hastanesinde 7 gün sonrasına randevu veriliyor ve üstelik aile, doktora bir geri dönüş de yapmıyor bununla ilgili. Yani bu doktor, bu hastanın ROP muayenesine gidip gitmediğini polisiye yöntemlerle mi takip edecekti?" dedi.
DAVANIN AKIŞINI DEĞİŞTİREN HATA
Mahkemenin bu kararları vermesinde bilirkişi raporlarının etkili olduğuna işaret eden Dr. Avaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bilirkişi raporlarını da mahkeme, Adli Tıp Kurumu’ndan talep eder. Oysa Adli Tıp Kurumu raporlarında 10 yıllık çok büyük maddi bir hata var. Bu hata, hekimin dava akışını da baştan sona değiştiriyor. En son mütalaa kısmında, bir anda hiçbir şekilde izah edemediğimiz bir gerçekle karşılaşıyoruz. 4 Ocak 2009 doğumlu olan çocuk, bir anda 4 Ocak 2019 doğumlu oluyor. Sağlık Bakanlığı’nın riskli bebeklerde ROP muayenesiyle ilgili ilk genelgesi 2011’de yayınlanıyor, Türk Neonatoloji (Yenidoğan) Derneği'nin bu konudaki kılavuzu ise 2016 yılında. Haliyle siz, 2009’da yapılan bir muayene, müdahale veya tedavi işlemini, 2011 ve 2016’da çıkarılan yönetmelik ve kılavuzlara dayandırıp hekimi sorumlu tutarak yargılıyorsunuz."
“BİLİRKİŞİ HEYETİNDE YENİDOĞAN UZMANI DEĞİL ORTOPEDİST VAR"
Dr. Avaroğlu, atanan bilirkişi heyetlerinde de bu vakayı doğru ve hakkaniyetli bir şekilde değerlendirmek için gerekli mesleki “branş yetkinliğinin" bulunmadığına da itiraz ederek, “Bu davada bilirkişi pozisyonunda olması gereken kişi öncelikle yenidoğan uzmanıdır. Çocuk yoğun bakım uzmanının da olması gerekir. Ayrıca mutlaka ve mutlaka retina konusunda uzman bir göz hekimi olmalıdır. Bizim dosyamızda ise bir davada bilirkişide çocuk hekimi var ama hematoloji konusunda çalışıyor, bir genel çocuk hekimi var, bir göz hekimi var ama retina uzmanı değil, bunlar dışında da (konuyla ilgisiz) ortopedi, göğüs cerrahisi var ve bir de başkan var. Oysa dava özelinde bir komisyon kurulması gerekir ki hakkaniyet elden gitmesin. En son 25 Nisan 2024'de yeni bir duruşma gerçekleşti ve bu duruşmada da meslektaşım yenidoğan uzmanlarından, üniversite hastanelerinden almış olduğu tüm raporları mahkemeye sundu. Üst ihtisas kurumu olan Adli Tıp Kurumu’ndan yeni bilirkişi raporu talep etti. Aynı zamanda Türk Neonatoloji Derneği'nden de görüş alınmasını talep etti. Ancak (işin asıl uzmanı olan) dernekten görüş alınması talebi reddedildi. Dosyanın, Adli Tıp Kurumu’ndan yeniden görüş alınması üzerine sevkine karar verildi ve şu anda bunu bekliyoruz."
DOKTORLAR HASTANELERDEN ÇOK ADLİYELERDE
Dava başladığında 173 bin lira olan tazminat isteminin şu an, yasal faizleri ve avukat masrafları hariç 7 milyon liranın üzerine çıktığına da dikkat çeken Dr. Avaroğlu, bunların da eklenmesiyle miktarın 15 milyon TL’yi geçeceğini vurguladı. Artık zor branşların seçilmediğini, sadece 50 tane çocuk hekiminin ROP davası ile uğraştığını, diğer branşlardaki dava sayılarını tahmin bile edemediklerini söyleyen Dr. Avaroğlu, her meslekte olduğu gibi hekimlikte de hatalar olabileceğini ancak bir hekimin malpraktise neden olduğu durumda, hakkaniyetle yargılanarak uygun ceza alması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle noktaladı: “Şu anda benim bildiğim sadece pediatristler arasında 50 tane malpraktis ROP davası var. Diğer branşları ilgilendiren davaların sayısını dahi bilmiyoruz. Eskiden en yüksek puanla girilen çocuk hekimliği, şu anda tercih bile edilmiyor. Artık hekimler risk almak istemiyorlar. Kadın doğum, çocuk cerrahisi branşları da aynı şekilde. Bu demektir ki yarın öbür gün belki de bir yenidoğan uzmanı bulamayacağız. Biz hekim olarak adliye koridorlarında koşturmak istemiyoruz. Biz hekim olarak kanun maddelerini ezberlemek istemiyoruz. Biz, hekimlik yapmak istiyoruz."