Bartın’da yaşayan emekli iş insanı Mahmut Ata Sayın, 20 yıl önce kalp krizi geçirdi. Kalbinde ritim bozukluğu meydana gelen Sayın, kan sulandırıcı kullanmaya başladı. Uzun yıllar kan sulandırıcı kullanan Sayın, 1 ay önce halsizlik şikayetiyle Bartın’da hastaneye gitti. Mide kanaması geçiren hastanın durumu yapılan tahliller negatif çıktığı için anlaşılamadı. Şikayetleri gün geçtikçe artan hasta acil olarak İstanbul’a geldi. Hemoglobinin 4’e düştüğü görülen hastaya hemen müdahale edildi ve mide kanaması teşhisi konuldu. Ameliyatı gerçekleştiren Hisar Intercontinental Hospital’dan Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. İbrahim Halil Tanboğa, 1 saat süren operasyonda hastanın göğsünü açmadan kalbin sol üst kulakçığının küçük bir uzantısı olan ve pıhtı oluşumunun sıkça gözlemlendiği sol atriyal apendiks bölgesine tıpa taktı. Türkiye’de yaygın olmayan operasyon kalbinde ritim bozukluğu olup kan sulandırıcı kullanamayacak hastalarda uygulanabiliyor.
“YAKLAŞIK 20 SENE KAN SULANDIRICI KULLANDIM”
Uzun süredir kan sulandırıcı kullandığını söyleyen emekli iş insanı 75 yaşındaki Mahmut Ata Sayın, “Yapılan tahlillerde hemoglobinin 4’e düştüğü görüldü. Hemen endoskopiye girdim orada kanama olduğunu tespit ettiler. Kullandığım kan sulandırıcıların buna sebebiyet verdiği tespit edildi. O kanama giderildikten sonra, doktorum bundan sonra kan sulandırıcı kullanmamam ve pıhtı atma tehlikesinin minimuma indirilmesi için bu operasyonu düzenledi. Şu anda çok iyiyim. Yaklaşık 20 sene kan sulandırıcı kullandım. İnşallah bundan sonra kullanmayacağım. Ameliyat bir saat sürdü. Ameliyattan sonra en ufak bir sıkıntı çekmedim. Hastanede herkes çok ilgiliydi. Başta doktorum olmak üzere herkese teşekkür ediyorum” dedi.
“OPERASYON ÇOK GÜZEL NETİCE VERDİ”
Uzun süredir kalp hastası olduğunu belirten Sayın, operasyonun faydalı olduğunu ifade ederek “Bartın’da oturduğumuz için oradaki doktorlarla temas halindeydik. Daha sonra İbrahim hocayla tanıştım ve 10 senedir kendisinin hastasıyım. Doktor bol bol yürüyüş yapmamı, yemeklerime dikkat etmemi ve sağlıklı bir hayat yaşayabilmek için de konforun geçerli olduğunu söyledi. Doktorumun dediklerini dinleyerek yaşamıma devam edeceğim. Böyle bir ameliyata vesile olduğum için mutlu hissediyorum. Çünkü bu tür yeniliklerin herkes tarafından benimsenmesi ve yayılması gerekiyor. Operasyon çok güzel netice verdi. Hem kan sulandırıcı tehlikeniz yok hem pıhtı atma tehlikesi yok dolayısıyla hocamın tavsiyesiyle ben bu ameliyatı oldum, iyi ki olmuşum” diye konuştu.
“MİDE KANAMASI BARTIN’DA TESPİT EDİLEMEDİ”
Eşinin mide kanaması geçirdiğinin fark edilmediğini aktaran Ulviye Sayın, hastalık sürecini böyle anlattı:
“20 sene önce eşim kalp krizi geçirdi. Sonra sürekli tedavi halindeydik. Ankara’da ve İstanbul’da farklı doktorlara gittik. Birkaç stent takıldı, operasyonlar geçirdi. Eşim son 1 aydır çok halsizdi. Tahliller yapıldı. Mide kanaması Bartın’da tespit edilemedi. Eşim o şekilde 10-15 gün geçirdi. İbrahim hocaya geldik. Tahlilleri negatif çıktığı için burada tekrar tahlil yapılmadı. Ancak 4-5 gün sonra eşim daha kötü oldu. Hiç yürüyemez hale geldi. Hemen acile geldik. Hemoglobin 4’e düşmüştü. Kanama devam ediyormuş. Buradaki doktorlar müdahale etti. Ben bu operasyondan da korkuyordum ama çok başarılı geçti. 1-2 ay sonra da kan sulandırıcıyı bırakacağız.”
“PIHTI ATMA RİSKİNİ BÜYÜK ÖLÇÜDE AZALTABİLİRİZ”
Sayın’ın ameliyatını yapan Hisar Intercontinental Hospital’dan Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. İbrahim Halil Tanboğa, hastanın durumuna ilişkin “Hastanın kalbinde beyne pıhtı atma riskini arttıran bazı ritim bozuklukları vardı. Bu ritim bozuklukları için hastamız kan sulandırıcı ilaç kullanıyordu. Kan sulandırıcı ilaç alırken 2 kez mide kanaması geçirmesi nedeniyle artık kan sulandırıcı verilemeyecek bir duruma geldiği için beyni pıhtı riskini arttıran bazı kalpte özel anatomik bölgeler var o bölgeleri tedavi etmek amacıyla nispeten yeni sayılabilecek bir tedavi yöntemini hastamıza uyguladık. Kalbin sol kulakçığında apendix dediğimiz küçük bir eklenti var. Ritim bozukluğu olan hastalarda beyne pıhtının en önemli kaynaklarından biri burasıdır. O yüzden burayı anjiyoyla kapatıyoruz. Kapattığımızda pıhtı atma riskini büyük ölçüde azaltabiliriz ve hastamızda da bunu yaptık” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Tanboğa, temel problemin hastaya kan sulandırıcı ilaç verilmek istenmesi ama daha önce geçirdiği kanamadan dolayı verilememesi olduğunu belirterek “Bu nedenle cihazı hastaya takmak zorunda kaldık. Bu süreçte de pıhtı riski sıfıra inmez. Pıhtıya en fazla kaynak teşkil edebilecek yeri kapattık. Bu süreçte hem pıhtı riski hem de kanama riski açısından hastayı periyodik takip ediyoruz” dedi.
Standart kardiyoloji girişimlerine göre daha zor bir işlem olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tanboğa, “Göğsü açmadan anjiyo yöntemiyle yapılabilir. Her işlemin kendine özgü zorlukları da vardır ama uygun hastalarda iyi bir tedavi seçeneğidir. Standart kardiyoloji işlemlerine göre bir miktar daha riskli olduğu düşünülebilir” diye konuştu.
“KORUYUCU AMAÇLI BEYNE PIHTI ATMA RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN YAPIYORUZ”
Yapılan işlemle ilgili bilgi veren Prof. Dr. Tanboğa, “Burada kulakçıktaki çıkıntıyı önce bulup sonra özel tıpa gibi bir cihazla birleştirip orayı işlevsiz hale getiriyoruz. Hastayı uyutup yapıyoruz. İşlemler ortalama 45 dakika ile bir saat civarı sürüyor. Büyük bir bölümü de problemsiz ve komplikasyonsuz seyrediyor. Bu operasyonu koruyucu amaçlı beyne pıhtı atma riskini azaltmak için yapıyoruz. Dün hastamıza işlemimizi yaptık. Bugün taburcu edeceğiz” dedi.
“PIHTININ OLUŞMASINI VE HAREKETİNİ ORTADAN KALDIRMIŞ OLUYORSUNUZ”
Takılan tıpanın ömür boyu kalacağını söyleyen Prof. Dr. Tanboğa, “Cihazı tıpa gibi düşünün. Kapattınız, yerleştirdiniz. O kısım kapandı. Yaklaşık 2-3 ay içerisinde vücut artık bunu kendinden kabul edip üstünü kendi hücreleriyle örtmeye başlıyor. Örtmeye başladığında artık kalbin içine girip göremezsiniz. Hücreler kapatmaya başlıyor. Oradaki bir boşluğu kapatmış oluyoruz. O boşlukta bazen küçük pıhtılar oluşup beyne doğru hareket edebilir. Orayı kapattığınız için oradaki pıhtının oluşmasını ve hareketini ortadan kaldırmış oluyorsunuz” ifadelerini kullandı.
“ÇOK SIK GÖRÜLEN BİR DURUM DEĞİLDİR”
Ritim bozukluğu olup kan sulandırıcı verilemeyen hasta grubunun az olduğunu belirten Prof. Dr. Tanboğa, “Apendix denilen eklenti herkeste var. Ritim bozukluğu olan hastalarda burası özel bir önem teşkil eder. Kan akımı yavaşladığında bu küçük eklentilerin bu yavaşlayan kan akımı pıhtıya dönmeye başlıyor. Çok sık görülen bir durum değildir. Normalde ritim bozukluğu olan hastalara kan sulandırıcı verip beyne pıhtı atma riskini minimize edebiliyoruz, riski düşürebiliyoruz. Ritim bozukluğu olup kan sulandırıcı veremeyeceğimiz hasta grubu vardır. Bu nispeten daha azdır. Özellikle bu tedavi bu grup hastalarda işe yarar. Bunlarda daha çok tercih edilmelidir” diye konuştu.
“BU TEDAVİYİ ALAN HASTA SAYISI YAYGINLAŞACAKTIR”
Türkiye’de bu ameliyatı yapan merkez sayısı az olduğunu ve çok yaygın yapılan bir işlem olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tanboğa, “Nispeten yeni bir işlem. Türkiye’de yaklaşık 5-6 yıldır, Amerika’da da sanırım 2014’den bu yana onay süreçleri başlayıp bu tedavi kullanılmaya başlandı. Süreç içerisinde muhtemelen bu tedaviyi alan hasta sayısı yaygınlaşacaktır. Yurtdışına göre biz de nispeten az ama giderek kullanımı artan bir tedavi yöntemidir. Bu tip hastalarda etkili olabilecek bir tedavi, ritim bozukluğu olup kan sulandırıcı kullanamayacak hastalarda etkili bir yöntem olabilir” dedi.