Kadınların yemek tariflerinden yola çıkarak yaşadıkları zorlukları ve ilham veren hikayelerini anlatan Empowering Women through Cooking (Kadınların Yemek Aracılığıyla Güçlendirilmesi) kitabının lansmanında konuşan Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) Türkiye Temsilcisi ve Ülke Direktörü Parvathy Ramaswami, gıda güvencesizliğinin tanımını yaparak konuya ilişkin rakamlar verdi. Ramaswami, “İnsanların yeterince gıdaya erişiminin olmamasına biz gıda güvencesizliği diyoruz. Dünyada bazı insanlar günde 3 öğün yemek yiyemiyor. Sadece bir öğün yiyorlar ve o öğünde de almaları gereken tüm besinleri alamıyorlar. Sadece ekmek yerseniz, pirinçle beslenirseniz karnınız doyar ama sağlıklı bir beslenme düzeninizin olduğundan bahsedemeyiz. Şu anda 79 ülkeden 349 milyonu aşkın insan gıda güvencesizliğiyle karşı karşıya. Bu senin başında rakam 282 milyondu. Bu kişilerin yarısı da 18 yaşının altında. Dolayısıyla 2017 yılından bu yana 300 milyon kişilik büyük bir artışla karşı karşıyayız” diye konuştu.
İNSANLARIN GIDA SATIN ALABİLECEK YETERLİ PARASI YOK
Dünya çapında gıda güvencesizliğinin artığını aktaran Ramaswami, “Çünkü insanların gıda satın alabilecek yeterli parası yok. Eğer kendi gıdalarını yetiştiremeyip bir şehirde yaşıyorlarsa yeterli paraları yok. Çiftçilerin ise ailelerini besleyecek kadar ürün yetiştirmeye yetecek gübre alacak paraları yok. Küresel gıda krizini tetikleyen bir başka unsur da marketlerde yeterli gıdanın bulunmamasıdır. İnsanların parası olsa bile gıda satın alamıyorlar çünkü stoklar boş. Giderek daha fazla ülke gıda üretemiyor, ithal etmek durumunda kalıyor. O zaman da gübre, yakıt fiyatlarında artış gıdaya erişimi daha da zorlaştırıyor. Bunların hepsi tedarik zinciri sorunu olarak karşımıza çıkıyor ve gıda güvencesizliğini pekiştiriyor” ifadelerini kullandı.
ÜRETİLEN GIDALAR ÜLKELER ARASINDA EŞİT DAĞITILMALI
Gıda güvencesizliğini ortadan kaldırmak için önerilerde bulunan Ramaswami, “Çözüm için ilk başta gıda güvencesizliğinin olduğunu kabul etmek lazım. Bunun için de gerekli politika ve operasyonel kararların alınması gerekir. Örneğin çevreye zarar veren uygulamalara izin verilmemelidir. Çünkü çevre olumsuz etkilendiğinde gıda üretimini de sekteye uğratıyor. Yıl boyu sulama sistemi olan ülkelerin gıda üretimi son derece yüksek oluyor. Bu ülkelerde üretilen gıdaların diğer ülkeler arasında eşit dağılımını sağlamamız lazım. Sadece gıda yardımından bahsetmiyorum. Üretilen gıdalar ülkeler arasında eşit dağıtılmalıdır. Sadece hepimizin bildiği temel kabul edilen tahıllar üzerine kurulmuş beslenme düzeni algısının değiştirilmesi gerekiyor. Bunun yerine çeşitli gıda gruplarından gıdaların içine dahil olduğu bir beslenme düzeninin teşvik edilmesi gerekiyor ve bu konuda farkındalık artırmak lazım. Hem daha sağlıklı beslenmeyle ilgili hem de gıda israfına yönelik farkındalık şart böylece gıdaya erişim konusundaki eşitsizlikleri de aşmış oluruz. Pandemi kişilerin gıdaya erişim kapasitelerini son derece zayıflattı. Bu küresel çapta yaşanan bir sorundu. Bunun çözümü de küresel olmalıdır. Böylece herkes eşit şekilde faydalanabilir” dedi.