Türkiye, yapay zeka yatırımlarında dünyada ilk 20'ye girdi
Online PR Servisi B2Press, Türkiye'nin de yatırımlarda ilk 20'de yer aldığı yapay zekaya (YZ) yönelik yapılan araştırmaları inceledi. Buna göre yapay zeka, hem iş hem de günlük yaşamdaki akışı değiştirirken, etik açıdan da pek çok soru işareti doğuruyor. Aynı zamanda, hayatın pek çok alanını dönüştürmeye devam ediyor.
Statista'nın açıkladığı verilere göre 2024'ü 305,9 milyar dolar değerinde kapatması beklenen yapay zeka pazarının yıllık ortalama yüzde 15,8'lik bir ivmeyle 2030'u 738,8 milyar dolarla kapatması bekleniyor. B2Press'in gerçekleştirdiği analizler, öngörülemez derecede erişebilir ve kullanılabilir seviyeye ulaşan yapay zekanın, dünyanın gelecekle ilgili algoritmalarını yeniden şekillendireceğini destekliyor. Ülkeler ise ekonomilerindeki önemli bir paya sahip olacak yapay zekaya yatırım yaparak küreseldeki konumunu güçlendirmeye odaklaniyor.
Yapay zekaya en çok yatırım yapan coğrafyaların ilk üçünde ABD, Çin ve Birleşik Krallık yer alırken, onları Japonya, Almanya ve Fransa izliyor. İnovasyon, teknoloji ve bilişim konusunda kayda değer stratejileri ortaya koyan Türkiye ise bu listede 20'inci olarak konumlanıyor.
ÇALIŞANLARIN YÜZDE 14'Ü İŞİNİ YAPAY ZEKAYA DEVREDECEK
Analize göre, kurum ve bireylerin kendilerini bu gelişmelere hazırlaması gerekiyor. Şirketlere, üretken yapay zeka uygulamalarını işlerine entegre etmeleri, çalışan deneyimini iyileştirmeleri, yapay zekayı bir inovasyon aracı olarak kullanmaları öneriliyor. İnsanlara ise yaşam boyu öğrenme metotlarını uygulayarak yeni beceriler edinmeleri, kendilerine uzmanlık alanları oluşturmaları, olası senaryolara her zaman açık olmak için de bilgi birikimlerini artırarak çevikleşmeleri tavsiye ediliyor. Öyle ki sadece teknolojik değil toplumsal ilerlemenin de anahtarı olan yapay zekanın, potansiyeline henüz ulaşmadığı düşünülüyor.
Yapay zekanın iş süreçlerinde zamandan ve işgücünden tasarruf edilmesini sağlayıp yeni alanlar açarken, bazı meslekleri de ortadan kaldıracağını gösteriyor. Bu doğrultuda dünya genelindeki çalışanların yüzde 14'ünün 2030'a kadar işlerini robot teknolojisi ve yapay zekaya devretmesi, işlerin yüzde 30'unun ise otomatikleştirilmesi bekleniyor. YZ'nin yerini alacağı tahmin edilen işlerin ilk sıralarında da müşteri hizmetleri temsilcileri, resepsiyonistler, muhasebeciler, satış görevlileri gelirken, sıralamayı veri analizi araştırmacıları, depo görevlileri, sigortacı ve perakendeciler takip ediyor. Mesleklerinin bayrağını elinden bırakmayacaklarda ise öğretmenler, avukatlar, insan kaynakları uzmanları ve cerrahlar başı çekiyor.
İNSANLARIN YÜZDE 34'Ü YAPAY ZEKADAN KORKUYOR
İnsan benzeri bir zekayla akıl yürütme mekanizmasına dayalı geliştirilen YZ'nin şu an hayal ettiğimizin ötesinde bir evren oluşturacağı tahmin ediliyor. Böylesi bir dönemin eşiğinde dururken birçok kişi, gizlilik, şeffaflık gibi ilkelere bağlı olarak özel yaşamlarını güven altında tutabileceklerine dair endişe duyuyor. Öyle ki insanların yüzde 34'ü yapay zekadan korktuklarını söylüyor. Yarısından fazlası da (%51), yapay zekanın suçlular tarafından kötüye kullanmasına dair tereddütlerinin yer aldığını bildiriyor. Bunların başında ses, yüz gibi insana ait özelliklerin taklit edilerek fazlasıyla gerçekçi videolar veya ses kliplerinin oluşturulduğu deepfake (sahte kurgu) uygulamalar geliyor. Tüketicilerin yüzde 90'ı deepfake olaylarından tedirgin olurken dört kişiden biri sahte ses örneklerini ayırt etmekte zorlaniyor. YZ'nin böylesi özelliklerinin birer provakasyon ve dolandırıcılık aracına dönüştürülmesine yasal düzlemde engel olunması talep ediliyor.
Akıllı ev cihazları gibi günlük yaşamımızın bir parçasını oluşturan pek çok eşyada kullanılan yapay zeka algoritmalarından kaynaklı olarak güvenlik ve gizlilik arasındaki çizgi de bulanıklaşıyor. YZ'nin mahremiyeti ihlal etme potansiyeli barındırması ve hatta iş dünyasında kurumları tehdit edebilecek siber saldırganlara fırsat tanıması, ulusal düzeyde yasalara dayalı önlemler alınmasına neden olabileceği düşünülüyor. Çünkü, YZ sistemlerinin hayatımızı doğrudan etkileyen kararlar alma ve davranış modelleri sergileme kapasitesi, ülkelerin sorumluluk prensibini benimsemelerini de mecburi kılıyor.