TBMM Başkanı Kurtulmuş'tan 'millete sadakat prensibi' vurgusu
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 'Memur-Sen 8'inci Türkiye Buluşması'nda yaptığı açıklamada, "Kamu görevlisinin sadakati, falanca ya da filanca gruba değil, falanca ya da filanca güç merkezine değil, bizatihi milletin kendisine olmalıdır. Kamu bürokrasisinin hedefine ulaşabilmesi için altını çizerek söylemek istediğimiz şey, millete sadakat prensibidir" dedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde otelde düzenlenen 'Memur-Sen 8'inci Türkiye Buluşması'na katıldı. Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada, kamu bürokrasisinde yer alan kişilerin en temel özelliklerinden birinin millete sadakatleri olduğunu söyleyerek, "Ehliyet ve liyakat önemlidir, gereklidir. Ama ehliyet ve liyakatin milletin hayrına olmasının temin edilmesi için mutlaka millete sadakatin gerçekleşmesi gerekir. Yani kamu görevlisinin sadakati falanca ya da filanca gruba değil, falanca ya da filanca güç merkezine değil, bizatihi milletin kendisine olmalıdır. Eğer sadakat başka merkezlerde olursa ne kadar nitelikli olursa olsunlar o kamu görevlilerinin milletin başına nasıl bela olduğunu biz FETÖ uygulamasıyla, FETÖ'nün devletin içine sızmasıyla gördük. Onların bir kısmı da liyakatli insanlardı. Onların da güzel güzel diplomaları, onların da iyi kariyerleri vardı. Ama sadakatleri millete değil, sadakatleri sözde bir örgüt liderine, kendisini bir şekilde o örgütün öncüsü zanneden o şarlatana sadakatlerini gösteriyorlardı. Kamu bürokrasisinin hedefine ulaşabilmesi için altını çizerek söylemek istediğimiz şey millete sadakat prensibidir" dedi.
'YENİ ANAYASA EN ÖNEMLİ ÖDEVİMİZ'
Kurtulmuş, anayasa konusuna değinerek, "Artık Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2'nci asrında yeni, çağdaş, katılımcı, demokratik, kapsayıcı, milli bir anayasaya ihtiyacı olduğu ayan beyan ortadadır. Bu, sadece siyasi bir talep değil toplumsal bir ihtiyaçtır. Bu sadece şu ya da bu siyasi grubun söylediği, dile getirdiği bir hedef değil; bu 85 milyonun ortak hedefi olarak görülmesi gereken bir alandır. Niye böyle bir demokratik anayasa çalışmasına ihtiyaç var? Çok açık söylüyorum; mevcut anayasamız defalarca değiştirilmiş olmasına rağmen anayasanın üzerinde hala 1960 darbesinin izleri olan '1961 Anayasası'nın kurguları mevcuttur. Hala bu anayasanın ruhu 1981 darbesinin ortaya koyduğu '1982 Anayasası'nın ruhunu taşımaktadır. Bunun için bunu siyasi bir tartışma meselesi yapmadan, siyasi partiler arasında bir ayrışma vesilesi haline getirmeden yeni, demokratik, katılımcı bir anayasanın yapılabilmesi önümüzdeki dönemdeki en önemli ödevlerimizden bir tanesidir" diye konuştu.
'KAAN'I İFTİHARLA TAKİP ETTİK'
Kurtulmuş, Türkiye ekonomisinin şu anda dünyada en büyük 13'üncü ekonomi olduğunu belirterek, "Ümit ediyoruz ve arzu ediyoruz ki en kısa süre içerisinde dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri haline gelecektir. Ama ekonomideki gelişmelerimizin itici gücü olarak ortaya çıkan özellikle milli savunma sanayi başta olmak üzere yüksek teknolojilerdeki gelişmemiz dost düşman bütün ülkelerin, bütün milletlerin yakinen takip ettiği bir büyük kazanımımızdır. En son Türkiye’nin milli muharip uçağı KAAN’ın uçurulmasıyla birlikte Türkiye'nin bu alanda yeni bir merhaleyi açtığını ve dünya milletleriyle yarışında çok önemli bir mesafe aldığını, iftiharla takip ettik ve bundan da büyük bir memnuniyet duyduk. Türkiye'nin özellikle teknolojik gelişme alanında, özellikle savunma sanayi alanında nice engellerle karşılaştığı şu yarım asırlık geçmişimizi hatırlarsak, bugün geldiğimiz noktanın, hayal bile edilmeyecek bir nokta olduğunu ifade etmek isterim" ifadelerini kullandı.
'FİLİSTİN DAVASI BAKIMINDAN YENİ BİR DÖNEM BAŞLAMIŞTIR'
Kurtulmuş, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına değinerek, "Şunu çok açık söyleyeyim; Güney Afrika'nın, Uluslararası Adalet Divanı'na başvurmasıyla birlikte bundan sonra Filistin davası bakımından da yeni bir dönem başlamıştır, uzun yıllar sürecek bir mücadele başlamıştır. Ve bu mücadelede 3 temel konuda çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Bunlardan birisi İsrail’deki Siyonist rejimin, Netanyahu ve çetesinin uluslararası alanda yalnızlaştırılması. İkincisi; insanlık cephesinin kurulması. Üçüncü temel mesele ise işin siyasi çözümünün gerçekleştirilmesidir. Dün bu konuda kaypak davrananlar 'Ne yapalım ama orada onlar da can kayıplarıyla karşılaştılar' diyenler, bugün yavaş yavaş seslerini daha az çıkarmaya başlıyorlar. Siyasi çözüm çok açıktır artık. 2 devletli çözümü savunmayan ülkeler bile Orta Doğu'da iki devletli çözümden başka bir yol olmadığını görmektedirler" değerlendirmesinde bulundu.