Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halinin son bulmasını arzu ediyoruz
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8'inci TRT World Forum'da konuştu. Erdoğan, "Biz tam 420 gündür bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halinin artık son bulmasını arzu ediyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Netanyahu ve Gallant hakkında çıkardığı yakalama kararını çok önemli buluyoruz. İsrail ile Lübnan arasında önceki gün sağlanan ateşkesin kalıcı olmasını temenni ediyoruz. İnsanlık daha fazla irtifa kaybetmeden Gazze'de de sürdürülebilir ateşkes bir an önce tesis edilmelidir" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde 'Kırılma Noktasında Bir Dünya: Krizleri ve Dönüşümü Yönetmek' temasıyla düzenlenen 8'inci TRT World Forum'a katıldı. Yerli ve yabancı siyasetçiler, iş insanları, akademisyenlerle gazetecilerin katıldığı programda, 30 ülkeden 150 katılımcı yer aldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı'nın katılığı programda Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu. Programda, Gazze'de devam eden savaşın yıkıntıları arasından çocuklar tarafından toplanarak oluşturulan tespih, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye edildi.
Programda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu seneki foruma, Türkiye ile birlikte 30'u aşkın ülkeden akademisyenin, siyasetçinin, sivil toplum mensubu, gazeteci, iş insanı ve kanaat önderinin iştirak ettiğini öğrendim. İnsanların arasındaki bariyerleri kaldıran bu tip etkinlikler, tüm insanlığın geleceğini etkileyen küresel meselelerin çözümünde kritik önemdedir. Karşılıklı saygıya dayalı ortak bir zeminde ne kadar çok konuşur ne kadar çok tartışırsak çözümlere de o kadar yaklaşabiliriz" diyerek başladı.
'DÜNYA BU 5 DAİMİ ÜYENİN ELİNE BIRAKILAMAZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, "Bugün dünya, savaşlar, çatışmalar, ihlaller ve eşitsizliklerin pençesinde kıvranmakta, derin bir vicdan ve liderlik krizinden geçmektedir. Nereye baksak, yüzümüzü nereye çevirsek istikrarsızlık görüyoruz, dram görüyoruz, derinleşen adaletsizlikler görüyoruz. Aynı şehrin iki farklı ucunda iki farklı hayat yaşanıyor. Sınır komşusu iki ülkenin birinde refah ve zenginlik hakimken, diğerinde milyonlarca insan açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Ticaretten diplomasiye, devletler arasındaki rekabet günden güne daha yıkıcı, daha agresif bir hal almaya başlıyor. Umutlarımızı yeşertecek, geleceğe daha ümit var bakmamızı sağlayacak bütün bu gelişmelerin sayısı giderek azalıyor. Şurası muhakkak ki; insanlık bir dönüm noktasındadır. Sadece önümüzdeki 5-10 yılı değil, evlatlarımızın, torunlarımızın da geleceğini etkileyecek mahiyette hadiseler yaşanmaktadır. Hep söylediğim gibi her kriz aynı zamanda bir imkandır. Adalete, barışa, huzura, güvenlik ve istikrara açılan bir fırsat penceresidir. Layıkıyla değerlendirilebilenler için her kriz, yeni bir dönemin muştusu, yeni bir başlangıcın öncüsü olma potansiyeline ziyadesiyle sahiptir. İnsanlık tarihine baktığımızda bunun sayısız örneği ile karşılaşıyoruz. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği 2'nci Dünya Savaşı'nın en önemli çıktılarından biri, irili ufaklı tüm ülkelerin bir araya gelebildiği en geniş zemin olan Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin tesisi olmuştur. Peki şu anda bu Birleşmiş Milletlerle devam edebilir miyiz? Hayır. Tamamıyla bu Birleşmiş Milletler'in reforme edilmesi gerekmektedir. Dünya bu 5 daimi üyenin eline diline bırakılamaz" ifadelerini kullandı.
'ULUSLARARASI SİSTEMİN GÜVENİLİRLİĞİ DE SINANMIŞTIR'
BM'ye güvenin azaldığını vurgulayan Erdoğan, “Bu anlamda, Srebrenitsa soykırımlarından sonra insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları gibi suçların faillerinin yargılanması amacıyla kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi, bunlardan bir başkasıdır. 11 Eylül saldırıları sonrasında medeniyetler çatışması senaryolarının yazıldığı bir dönemde İspanya ile hayata geçirdiğimiz medeniyetler ittifakı girişimi yine bu anlayışla atılmış tarihi bir adımdır. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Kriz dönemlerinde veya sonrasında benzer acıları, sorunları, çatışmaları, ağır hak ihlallerini bir daha yaşamamak için vücut bulmuş çok sayıda kurum, kuruluş ve inisiyatif bulunuyor. Hiç şüphesiz bunların mevcudiyeti, insanlık adına, tüm insanlığın geleceği adına kıymetli bir kazanımdır. Ama bununla birlikte hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, aslolan uygulamadır. Milyarlarda dolar bütçesi, on binlerce personeli olan tüm bu kurumların etkinliğidir. Gazze kriziyle bu hakikate hem de çarpıcı şekilde şahitlik ettik. Aynı şekilde dördüncü yılına girecek Rusya-Ukrayna savaşı, bize kurallara dayalı uluslararası sistemin zayıflığını göstermiştir. Gazze'de sadece insani değerler değil başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası sistemin güvenilirliği de sınanmıştır. Gazze krizinde ne insanlık ne sistem başarılı imtihan verememiştir. Her birinin gerisinde umutlarla dolu bir hayat, büyük bir acı ve insanlık ayıbı olan şu rakamlar karşımızdaki vahim tabloyu ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
'2 MİLYON 300 BİNİN YAŞADIĞI GAZZE ŞERİDİNDE NEREDEYSE AYAKTA SAĞLAM BİNA KALMADI'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siyonistlerin dili ağzı olmak suretiyle burayı provoke etmeye ne kadar çalışırsanız çalışın netice alamazsınız. Dünyadaki Siyonistler, Tayyip Erdoğan'ın nerede durduğunu çok iyi bilir ama siz hala anlayamamışsınız. Bakınız kuzeyimizdeki savaşta bugüne kadar, bazı tahminlere göre yarım milyona yakın insan hayatını kaybetti. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları sonucunda ise 50 bin masum Filistinli tüm dünyanın gözleri önünde hayattan koparıldı. Lübnan'da vefat edenlerin sayısı 4 bine yaklaşıyor. Gazze'de katledilenlerin yüzde 70'ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Yine aynı saldırılarda 100 binden fazla Gazzeli yaralandı. Şehirler tüm altyapısı ve üst yapısıyla yıkıldı. Saldırılardan önce 2 milyon 300 binin yaşadığı Gazze şeridinde neredeyse ayakta sağlam bina kalmadı. Hastaneler, okullar, ibadethaneler ve daha nice sivil yerleşim yeri vuruldu. 7 Ekim'den beri Gazze'de öldürülen basın mensubunun sayısı 189'dur. Yüzlerce gazeteci yine bu süreçte yaralanmış, kurşunların ve bombaların hedefi olmuştur. Çıplak ayaklarıyla yağmurun çamurun içinde bir tas çorba için saatlerce sıra bekleyen çocukları gördükçe hepimizin yüreği yaralanıyor" diye konuştu.
'ZULME MARUZ KALAN HERKESE KAPISINI SONUNA KADAR AÇMIŞ BİR MİLLETİZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Holokost utancı sebebiyle yol verilen bu insanlık faciasının sonu çıkmaz sokaktır, felakettir. Daha büyük bir dramdır. Türkiye ne yapıyorsa barış için yapmaktadır. Bizim hiçbir ülkeye millete kategorik olarak düşmanlığımız yok. Sırf farklı bir inançtan, kültürden kökenden diye kimseye öfke duymuyoruz. Tarih boyunca ister Musevi, ister Hristiyan olsun, zulme maruz kalan herkese kapısını sonuna kadar açmış bir milletiz. İspanya'da kovulan 500 bini aşkın Musevi'ye kapısını açan bu millettir. Bizim zihin dünyamızda ne mazluma kimlik sorulur ne zalimin inancına bakılır. Biz tam 420 gündür bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halinin artık son bulmasını arzu ediyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Netanyahu ve Gallant hakkında çıkardığı yakalama kararını çok önemli buluyoruz. İsrail ile Lübnan arasında önceki gün sağlanan ateşkesin kalıcı olmasını temenni ediyoruz. Sahadaki Şartları daha fazla bastırmadan daha fazla masum kanı dökülmeden daha fazla annenin yüreğine evlat acısı düşmeden, uluslararası kurumlara olan güven daha fazla zedelenmeden, insanlık daha fazla irtifa kaybetmeden Gazze'de de sürdürülebilir ateşkes bir an önce tesis edilmelidir. Türkiye ilk günden beri bunu savunmuştur. Gazze'deki soykırımın durması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için değil elimizi, tüm bedenimizi taşın altına koymaya hazırız" ifadelerini kullandı.
'TÜM AİLE YAPIMIZ HEDEFE KONULMAKTA'
Erdoğan, “Son haftalarda tamamen izlenme kaygısıyla çekilen diziler, programlar ve filmler ne kültürümüze ne toplumsal barışımıza ne de değerlerimizin yaşatılmasına hiçbir fayda sağlamıyor. Sırf daha fazla reyting alabilmek için başta kadına ve çocuğa yönelik şiddetin meşrulaştırıldığını, alkol ve uyuşturucunun özendirildiğini, sapkın ve sapık ilişkilerin normalleştirildiğini görüyoruz. Bu yayınların daha tehlikeli tarafı, farklı toplum kesimlerimiz arasındaki müşterek paydayı zayıflatmayı amaçlayan provakatif yayın politikasıdır. İstisnai örnekler üzerinden tüm aile yapımız hedefe konulmakta, toplumun temel direği olan aile adeta kötülüklerin kaynağı olarak yansıtılmaktadır. Bildiğiniz gibi biz zaten iktidar partisi olarak, LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız. Açık söylemek gerekirse son dönemde milletimizin sinir uçlarıyla bilerek oynandığını müşahede ediyoruz. Halkımızın farklı kesimlerinde infiale sebep olan televizyon yayınlarının özellikle pıtrak gibi çoğalmasının sebebi, kanaatimizce sadece para kazanma hırsıyla da izah edilemez. Bu sonuçların ileriki dönemlerde çıkacak bir sosyal mühendislik projesidir. Türkiye bu tarz toplumsal ve siyasal mühendislik projelerine çok sık maruz kalmış bir ülkedir" dedi.
'MEDYA MECRALARINDA DOZU ARTAN KIŞKIRTICI YAYINLARIN ASLA MASUM OLMADIĞINA İNANIYORUZ'
Erdoğan, terör örgütü yayınlarına değinerek, “28 Şubat'a giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz. FETÖ'nün medya kuruluşlarının dizileri vasıtasıyla Kürt vatandaşlarımıza yönelik nefret iklimini nasıl körüklediğini de unutmadık. Milletimizin ezeli ve ebedi kardeşliğini dinamitleme girişimlerinde FETÖ daima başı çekmişti. Türkiye'nin Gazze krizinde takip ettiği ilk ve dirayetli politika ile birlikte ne tesadüftür ki iç cephemizi sarsmaya yönelik yayınların sayısında da gözle görülür artış olmuştur. Gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse sosyal medya mecralarında dozu artan kışkırtıcı yayınların asla masum olmadığına inanıyoruz. Bölgemiz yangın yeri iken iç kalemizde gedik açmayı hedefleyen her türlü girişimi milli güvenlik zaviyesinden değerlendiriyoruz" şeklinde konuştu.