Cumhurbaşkanı Erdoğan: Asıl sansürcülük bunlara gözlerini kapamak, ses çıkarmamaktır
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ''Sosyal medya şirketleri bu alandaki tekel konumlarını dünyada hak ve özgürlükleri desteklemek için değil, bilakis siyaset ve toplum mühendisliği projelerini hayata geçirmek için kullanmaktadır. Sosyal medya platformlarının demokrasi ve toplumsal barış için arz ettiği tehlikelere işaret etmek asla sansürcülük değildir. Asıl sansürcülük bunlara gözlerini kapamak, şahsi menfaati uğruna bunlara ses çıkarmamaktır. Biz böyle bir tutarsızlığın içinde yer almayacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde 'İnsan Hakları Eğitim Programı'nda konuştu. Erdoğan, programı dünyada son derece ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir dönemde icra ettiklerini söyleyerek, "Dünya siyaseti en sert virajlarından birini dönüyor. Uluslararası sistemde ciddi bir güç boşluğu var. Sadece güç boşluğu değil; bir ahlak ve vicdan kaybıyla da karşı karşıyayız. Bu boşluk gün geçtikçe tebarüz ediyor. Kendini net olarak hissettiriyor. Hepimizi ürkütmesi gereken kan, zülüm, savaş ve çatışma sahneleri adeta sıradan hale geldi. İnsanlığın kendi ortak güvenliğini temin etmek için tesis ettiği kurumlar, normlar, kurallar günden güne irtifa kaybediyor. İnsan hakları, demokrasi, hukuk ve küresel adalet gibi asırların birikimi olan kavramların içi boşaltıldı, yıpratıldı, itibar ve güven kaybına uğradı. İnsanlığın çok acı tecrübeler sonrasında inşa ettiği kural temelli sistemin yıkılışına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Buna mukabil bu kötü gidişatı tersine çevirecek adımlar da atılmıyor" dedi.
'KÜRESEL SİSTEM İFLAS BAYRAĞINI ÇEKMİŞTİR'
Erdoğan, ne Srebrenitsa soykırımından, ne Irak’ın işgalinden, ne Suriye ihtilafından, ne de Rusya-Ukrayna savaşından gerekli derslerin maalesef çıkarılmadığını belirterek şöyle konuştu:
"Küresel sistemi adalet eksenli revize edecek yaşam hakkı dair hak ihlallerinin önüne geçecek hiçbir çaba gösterilmedi. Bu kayıtsızlık karşısında patlak veren her kriz bir öncekini maalesef aratmıştır. Ancak Gazze kriziyle beraber küresel sistem iflas bayrağını çekmiştir. Gazze tüm dünyada maskeleri indirmiş, hakikatin üstündeki perdeleri kaldırmış, 10 yıllardır bize örnek gösterilen kurumların içinin ne kadar kof olduğunu apaçık ortaya koymuştur. Gazze’de Filistin halkının maruz kaldığı soykırımı anlatmaya artık kelimeler kifayet etmiyor. Her gün bir yenisi eklenen katliam görüntülerine bakmaya inanın can dayanmıyor. Kafası kopmuş masum bebeklerin, ‘artık bu yükü çekemiyorum’ diyerek babasının mezarı başında gözyaşı döken çocukların, bombaların altında öksüzleriyle birlikte hayatta kalmaya çalışan yüreği yaralı annelerin görüntülerini izlemeye hiçbirimizin kalbi dayanmıyor. Bakınız soykırım başlayalı tam 10 ay oldu. Bu sürede 16 binden fazla çocuk öldü. 40 binden masum insan şehit edildi. Enkaz altındaki 10 binden fazla şehidin naaşına ulaşılamıyor. Bir kısmı ağır 100 bine yakın yaralı var. İsrail, Gazzelileri sadece bombalarla sadece kurşunlarla öldürmüyor; aç, susuz, gıdasız bırakarak da katlediyor. Giderek zalimleşen, şımaran, azgınlaştıkça azgınlaşan bir haydut devlet, avuç içi kadar toprak parçasına sıkıştırdığı 2 milyon 300 bin insana karşı 300 gündür barbarlığın her türlüsünü sergiliyor."
'SOYKIRIMCILARIN YERİ MAHKEME SALONLARIDIR'
Erdoğan, normalde insanlığı ayağa kaldırması gereken zulüm karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıt çıkmadığını söyleyerek, "Batılı ülkeler zaten İsrail’in soykırım politikasının suç ortağı. Batı, Netanyahu yönetimine 'daha fazla çocuk öldürsün' diye silah ve istihbarat dahil her türlü desteği sağlıyor. Bu desteklerini de gizleme gereği duymadan katilleri avuçları şişinceye kadar alkışlayarak alenen gösteriyorlar. Burada şu ikazı açık açık yapmak durumundayım; tarih kimin nerede durduğunu çok net biçimde kaydetmektedir. Nasıl bundan 85 sene önce Hitler’in Nazi parlamentosu Reichstag‘ta yaptığı soykırım konuşmasını heyecanla alkışlayanlar tarihe isimlerini utançla yazdırdıysa, günümüzün Hitleri Netanyahu’nun yalanlarını ayakta alkışlayanlar da aynı şekilde ellerine yapışan o kara lekeyi ömür boyu temizleyecek. Mazlumların özellikle acıları üzerinde sevinç çığlıkları atan vicdan fukaralarını ne tarih ne de çocukları affedecek. Bunları söylediğim için birilerinin rahatsız olacağını elbette farkındayım. Herkese yaptıkları gibi ‘antisemitik’ yaftası vurarak belki bizi susturmaya çalışacaklar. Ne yaparlarsa yapsınlar bugüne kadar zülüm karşında susan dilsiz şeytanlardan olmadık ve bundan sonra da olmayacağız. İnsanlığımızın sınandığı bu zor zamanlarda konuşmayı, hakkı ve hakikati haykırmayı Filistin halkına karşı görevimiz olarak görüyoruz. Şunu çok net ifade etmek isterim; biz dünyanın gözlerinin Filistin’e döndüğü bir günde 'fırsat bu fırsat' deyip birilerine şirin gözükme peşinde değiliz. Biz bedeli ne olursa olsun, ne kadar ağır olursa olsun hakkı tutup kaldırmanın derdindeyiz. Filistin sınavından hem şahsen, hem de ülke ve millet olarak alnımızın akıyla çıkmanın samimi gayreti içindeyiz. Kim ne derse desin soykırımcıların olması gereken yeri meclis kürsüleri değil işledikleri suçların hesabını verdikleri mahkeme salonlarıdır" dedi.
'İSMAİL HANİYE KARDEŞİMİZİ DE KONUŞTURALIM DEMİŞTİK'
Erdoğan, 40 bin insanın ölümünden sorumlu olanlardan hesap sormayıp bir de onları kırmızı halıyla karşılamanın vicdansızlıktan öte basiretsizlik olduğunu vurgulayarak, "Bu basiretsizliğin sonucunun nerelere vardığını işte geçen hafta gördük. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye kardeşimizin İran’ın başkenti Tahran’da şehit edilmesini alkış sahnesinden bağımsız okuyamayız. O korkunç görüntüler Filistin halkını derinden yaralamakla kalmamış daha kötüsü Netanyahu’yu şımartmıştır. Bütün dünya kamuoyu İsrail’in ateşkese ikna edilmesini beklerken sonuç müzakerecinin kalleş bir suikast ile şehit edilmesi olmuştur. Akıl ve izan sahibi hiçbir kimse böyle bir durumu normal karşılayamaz. Buradan bir kez daha İsmail Haniye‘ye Allah’tan rahmet, ailesine ve Filistin halkına başsağlığı diliyorum. Bundan 3,5 ay önce Ramazan Bayramı’nın birinci gününde çocukları ve torunları yine alçakça bir saldırı neticesinde şehit edilmişti. Çarşamba günü bu sefer şehitler kervanına bizzat kendisi katıldı. İsmail Haniye’nin şehadeti ile Filistin direnişinin gurbetteki kahramanlarına bir güzel insan, bir mücadele abidesi daha eklendi. 50’yi 60’ı aşkın yakınları şehit oldu. Ama hiçbir zaman İsmail Haniye o yüzündeki tebessümü kaybetmedi. Böyle bir insandı. Allah mekanını cennet, sevgili Habibine inşallah komşu eylesin. Biz kendisinin gayretine, Filistin davasına olan sadakatine ve milletimize olan samimi muhabbetine yakinen şahittik. Biz ayın 15’inde meclisimizde Mahmut Abbas’ı konuşturmanın planı içindeydik ve İsmail Haniye kardeşimizi de aynen burada yine konuşturalım demiştik. Hatta ‘Meclis mi olsun yoksa bu salonumuz mu olsun’ diye de Meclis Başkanımızla onun planlarını yapıyorduk. O planı yaparken hemen ertesi gün maalesef şehadeti duyduk" diye konuştu.
'GAZZE'DE 3 MAYMUNU OYNUYORLAR'
Erdoğan, Gazze meselesinin, küresel sistemin sadece adaletsizliğini değil aynı zamanda ikiyüzlülüğünü de gösterdiğini belirterek, "Her şey gözlerimizin önünde yaşandı ve yaşanıyor. Bakınız gazeteciler katledildi. Uluslararası basın kuruluşları ses çıkarmadı. Medya organlarının ofisleri basıldı. Batı demokrasilerinde demokrasi gelmedi. Çocuklar kadınlar, daha ağzı süt kokan bebekler öldürüldü. İnsan hak ve hürriyetlerinden dem vuranlardan kayda değer hiçbir itiraz yükselmedi. Gezi olayları sırasında İstanbul’da kamp kurup canlı yayın yapanlar 10 aydır Gazze’de 3 maymunu oynuyorlar. Hendek teröründe şehir eşkıyalarını kurtarmak için çırpınanlar, 10 aydır Gazzeli mazlumlar için kıllarını dahi kıpırdatmıyor. Mesele Türkiye olunca aslan kesilen ne kadar batılı kurum ve kuruluş varsa 40 bin insanı katleden İsrail karşısında süt dökmüş kediye döndü. Hiçbirisi ortalıkta görünmüyor" dedi.
'DİJİTAL FAŞİZMLE KARŞI KARŞIYAYIZ'
Erdoğan, meselenin daha vahim tarafının bu kurum ve şirketlerin Filistin konusundaki tavrının, kayıtsızlığı dahi mumla aratması olduğunu söyleyerek, "Açıkça katliam destekçiliği yapmaya başladılar. Öyle ki İsrail vahşetini gizlemek ve Filistin halkının sesini kısmak için her yola başvuruyorlar. Bilhassa sosyal medya şirketleri gemi azıya çekti, adeta militanlaştılar. İsrail’i eleştiren basit bir cümleye bile hemen sansür uygulamayı kendileri için görev addediyorlar. Filistinli şehitlerin fotoğraflarına bile tahammül edemeyip anında yasaklayan, bunu da ‘özgürlük’ olarak planlayan bir dijital faşizmle karşı karşıyayız. Her türlü ahlaksızlığı fuhşiyatı ve terör örgütü destekçiliğini özgürlük parantezine alıp teşvik eden bu şirketler, Filistin halkının şanlı direnişine ve kahraman evlatlarına sanal alemde açıkça savaş açmıştır. Gelinen noktada sosyal medya şirketlerinin çıkarlarına dokunan her hususta mafya gibi davrandıklarına bizzat şahit oluyoruz. Daha önce Türkiye ile ilgili meselelerde aynı çifte standarda defalarca maruz kaldık, halen de maruz kalıyoruz. Uyarılarımıza rağmen FETÖ’den PKK’sına kadar tüm terör örgütleri bu mecralarda istedikleri gibi at koşturuyorlar. Yine bu platformlarda ülkemizin ortak değerlerine, milletimizin inancına, mukaddesatına alenen hakaret ediyorlar. Suç ve terör şebekeleri bu mecralarda istedikleri propagandayı yapıyorlar. Yalan, provokasyon ve kışkırtma bu platformların en belirgin özelliği haline geldi. İtibar suikastları sebebiyle şimdiye kadar binlerce insanın hayatı karardı. Nice vatandaşımız mağdur oldu. Ama bu şirketler ellerinde her türlü imkan olduğu halde mağduriyetlerin önünü kesecek etkili hiçbir adım atmadı. Bu konudaki isteksizlikleri maalesef halen devam ediyor. Amerika ve Avrupa’daki kurallara uyma noktasında gösterdikleri özeni mesele Türkiye olunca, vatandaşlarımızın mağduriyeti olunca, bizdeki katalog suçlarla mücadelede olunca, bilinçli bir şekilde maalesef esirgiyorlar. Bu husustaki rahatsızlığımızı daha önce pek çok kez dile getirdik. İlgili kurumlarımız vasıtasıyla diyalog hattı da kurmaya çalıştık. Ancak arzu edilen iş birliğini henüz tam manasıyla tesis edemedik" ifadelerini kullandı.
'KİMSENİN ÖZGÜRLÜĞÜYLE SORUNUMUZ YOK'
Bu noktada muhalefeti de eleştiren Erdoğan, "Burada şirketlerin tavrı kadar rahatsız edici bir diğer durum ülkemizdeki muhalefetin kaypak tutumudur. Bakınız Türkiye egemenlik hakları çerçevesinde bir adım atıyor, bir tedbir uyguluyor; ancak şirketlerden önce meselenin önüne arkasına bakmadan ‘acaba biz bundan nasıl menfaat sağlarız?’ diyen muhalefet partileri hemen ayağa kalkıyor. Sosyal medya platformlarının rezilliklerini bir kez olsun eleştirmeyenler, bu platformların sanal alemde estirdikleri faşizme bir çift laf etmeyenler, bakıyorsunuz nefes nefese klavye ve ekran başına geçip sosyal medya hesaplarından Türkiye’yi Batılılara şikayet sırasına giriyorlar. Bu platformların ayyuka çıkan sansürcülüğü, bütün bunlar karşısında kağıttan kaplana dönüşenler ülkemizi tenkit etme hususunda hemen aslan kesiliyorlar. Kimse kusura bakmasın; ama özgürlükleri savunmak böyle olmaz. Bunun adı ifade hürriyetine sahip çıkmak da değildir. Rahmetli Malik el Şahbaz’ın tarifiyle bunun adı ‘ev zenciliği’dir Batı'dan çok batıcı, İsrail’den çok İsrailci, ezik olduğu kadar fırsatçı da olan bu ev zencilerinin hayattaki tek varlık gayesi sahiplerine şirinlik yapmaktır. Bizim bunlarla işimiz yok. Bugüne kadar ev zencilerini muhatap kabul etmedik. Onlara sadece acıyarak baktık. Mücadelemizi onların efendilerine karşı yürüttük. Bugün de kuklalarla vakit harcamıyor, asıl onları oynatan kuklacılara odaklanıyoruz. Son haftalarda şunu bir kez daha gördük; sosyal medya şirketleri bu alandaki tekel konumlarını dünyada hak ve özgürlükleri desteklemek için değil, bilakis siyaset ve toplum mühendisliği projelerini hayata geçirmek için kullanmaktadır. Sosyal medya platformlarının demokrasi ve toplumsal barış için arz ettiği tehlikelere işaret etmek asla sansürcülük değildir. Asıl sansürcülük bunlara gözlerini kapamak, şahsi menfaati uğruna bunlara ses çıkarmamaktır. Biz böyle bir tutarsızlığın içinde yer almayacağız. Tabii burada şunun da altını özellikle çizmek istiyorum. Bizim hükümet olarak kimsenin özgürlüğüyle, ifade hürriyetiyle, işiyle, aşıyla, ticaretiyle, hayat tarzıyla herhangi bir sorunumuz yok. Bugüne kadar bu tarz yollara tevessül etmedik. Ne yaptıysak daima hukuk ve demokrasi zemininde yaptık. Şimdi de amacımız Anayasamızın verdiği imkanlar dahilinde insanımızın hakkını korumaktır. Türkiye’nin hakkı, talepleri karşılanır, hassasiyetlerine saygı gösterilirse mesele zaten kendiliğinden hal yoluna girecektir" dedi.