İLKE Vakfı’nın hazırladığı ‘Eğitim İzleme Raporu 2023’ ve ‘Okul Öncesi Eğitim Raporu' yayımlandı
İLKE Vakfı EPAM tarafından hazırlanan Eğitim İzleme Raporu 2023 ve Okul Öncesi Eğitim raporu yayımlandı. Okul Öncesi Eğitim raporunda, okul öncesi eğitimin tarihsel gelişimi, kriz durumlarında okul öncesi eğitim, alanın etkin aktörleri, göçmen çocukların eğitime katılımı gibi birçok konu analiz edildi. Raporun editörü Doç. Dr. İsa Kaya, “Raporumuzu Türkiye’nin bütününü etkileyen, özellikle pandemi ve deprem bağlamında son 20 yıldaki gelişmeler ışığında hazırlamaya çalıştık. Rapora birbirinden değerli yaklaşık 10 üniversiteden 12-13 akademisyenin katkısı oldu. Raporumuzda sahadaki temel problemler, dünyayla karşılaştırılması, tarihsel gelişimi gibi konulara yer verdik” diye konuştu.
‘Eğitim İzleme Raporu 2023’ ve ‘Okul Öncesi Eğitim’ raporları 12 Haziran tarihinde İstanbul'da düzenlenen etkinlikle kamuoyuna tanıtıldı. Eğitim İzleme Raporu 2023’te çocuklar ve gençlerden eğitimde eşitsizliğe, eğitime erişimden yükseköğretime birçok konu değerlendiriliyor. Temel göstergelerde önemli bir oranda artış gözlemlendiğin ifade eden Eğitim İzleme Raporu 2023 editörü Meryem Beyza Aydın, “Temel göstergeler üzerinden eğitimin genel görünümüne baktığımızda öğrenci sayısı, derslik sayısı, okul sayısı gibi göstergelerde özellikle son yıllarda bir artış olduğunu ifade edebiliriz. Sadece öğretmen sayısında özellikle 2022-2023 yıllarında bir azalma söz konusu, bunun sebebini de son yıllarda izlenen ilkokul ve ortaokul kademesinde görev yapan öğretmen sayısının azaltılmasına yönelik politikalarla alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber, raporda genel olarak yükseköğretimde uluslararası öğrenci verilerinden, gençlerin istihdamı, çocuklarda mutluluk oranları, eğitimde bölgesel eşitsizlikler gibi konuları değerlendirdik” dedi.
“DEPREM VE PANDEMİ GİBİ DURUMLAR EV TEMELLİ EĞİTİM MODELLERİNE DE İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZU GÖSTERİYOR”
Raporu pandemi ve deprem koşulları bağlamında hazırladıklarını söyleyen Doç. Dr. Kaya, “Raporumuzu Türkiye’nin bütününü etkileyen, özellikle pandemi ve deprem bağlamında son 20 yıldaki gelişmeler ışığında hazırlamaya çalıştık. Rapora birbirinden değerli yaklaşık 10 üniversiteden 12-13 akademisyenin katkısı oldu. Raporumuzda sahadaki temel problemler, dünyayla karşılaştırılması, tarihsel gelişimi gibi konulara yer verdik. Sonuçlara değinecek olursak okullaşmanın OECD ortalamasının altında kaldığını görüyoruz. Diğer yandan toplum temelli okul öncesi kurumların çeşitlilik oluşturduğunu ifade etmek gerekiyor. Mülteci çocukların eğitiminde de iyileşmeler kaydedildiğini görüyoruz. Ayrıca ifade etmek gerekir ki deprem ve pandemi gibi durumlar ev temelli eğitim modellerine de ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor” dedi.
“OKUL ÖNCESİ KADEMESİNDE ÖĞRENCİ SAYISI YÜZDE 9 ARTTI"
Son yıllarda Türkiye’de okul öncesi eğitime yapılan yatırımların etkisi net bir şekilde görüldüğünü aktaran Doç. Dr. Kaya, “Bir önceki yıla kıyasla okul öncesi kademesinde öğrenci sayısı yüzde 9, okul sayısı yüzde 28 ve öğretmen sayısı yüzde 13,7 oranında arttı. Bu artış, Türkiye'nin eğitim sisteminin temel taşlarından biri olan okul öncesi eğitime verdiği önemin artışını yansıtıyor. Ayrıca, doğu bölgelerindeki okul öncesi okullaşma oranlarındaki artış dikkat çekici. Özellikle Hakkâri ve Şırnak’ta yüzde 75 oranında bir yükseliş olduğu belirtiliyor. Bu durum, doğu bölgesine yönelik eğitime yapılan yatırımların başarılı olduğunu ve bu bölgelerdeki eğitim seviyesinin hızla yükseldiğini gösteriyor” dedi.
Türkiye’nin yükseköğretimdeki uluslararası öğrenci sayısının 2016 yılından 2023 yılına 301.694’e ulaşarak 3 kat arttığını belirten Kaya, “Ancak, uluslararası öğrenci oranı yüzde 2,32 ile OECD (yüzde 9,41) ve AB (yüzde 14,15) ortalamalarının oldukça altında kalıyor. Bu veriler, Türkiye’nin yükseköğretim kurumlarının uluslararası alanda daha fazla tanıtıma ve öğrenci çekme stratejilerine ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Uluslararası öğrencilerin en yoğun bulunduğu şehirler ise İstanbul, Ankara ve Eskişehir olarak öne çıkıyor. Bu şehirler, uluslararası öğrenciler için cazip olma özelliklerini korurken, Karabük ve Erzurum gibi daha küçük şehirlerde de öğrencileri çekmeye yönelik projelerin başarılı olduğu gözlemleniyor” diye konuştu.
Kaya, “Türkiye'de 15-19 yaş aralığındaki ne eğitimde ne de istihdamda olan (NENİ) gençlerin oranı yüzde 16,7 olarak belirlendi. Bu oran, OECD ortalamasının (yüzde 8,02) yaklaşık iki katıdır ve Türkiye’yi OECD ülkeleri arasında en fazla NENİ genç nüfusuna sahip 4. ülke yapmaktadır. 15-29 yaş aralığındaki NENİ genç nüfus oranı ise yüzde 27,9 ile OECD ortalamasının (yüzde 12,6) iki katından fazladır. Bu durum, gençlerin eğitim ve istihdam alanında ciddi sorunlar yaşadığını ve bu alanda acil politikalar geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor. NENİ gençlerin oranındaki bu artışın, Türkiye için önemli bir sosyo-ekonomik sorun olduğu vurgulanıyor” dedi.
“13-14 YAŞ ARALIĞINDA MUTLU HİSSEDENLERİN ORANI YÜZDE 73,5”
Türkiye'de çocukların ve gençlerin mutluluk oranları gelir düzeyine göre büyük farklılıklar gösterdiğini vurgulayan Doç. Dr. Kaya, “Yüksek gelir grubundaki çocukların yüzde 73,7’si mutlu olduğunu belirtirken, orta gelir grubunda bu oran yüzde 69,3 ve düşük gelir grubunda yüzde 65,4 olarak tespit edilmiştir. Bu durum, gelir düzeyinin çocukların mutluluğu üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca, yaş ilerledikçe çocukların kendilerini daha az mutlu hissetmeleri dikkat çekiyor. 13-14 yaş aralığında mutlu hissedenlerin oranı yüzde 73,5 iken, 15-17 yaş aralığında bu oran yüzde 66'ya düşüyor. Gelir düzeyi ile mutluluk arasındaki bu ilişki, eğitim politikalarında dikkate alınması gereken önemli bir unsur olarak değerlendiriliyor” diye konuştu.
“EĞİTİMDEKİ BÖLGESEL EŞİTSİZLİKLERİN GİDEREK DERİNLEŞTİĞİ VURGULANIYOR”
Türkiye’de okul öncesi, ilkokul ve ortaokul kademelerinde en yüksek okullaşma oranı Batı Marmara Bölgesinde görüldüğünü aktaran Doç. Dr. Kaya, en düşük okullaşma oranının da Orta Doğu Anadolu Bölgesinde olduğunu söyledi. Kaya, “Özel öğretim kurumlarındaki öğrenci sayısı son altı yıldır istikrarlı bir şekilde artıyor, ancak bu artış daha çok batıdaki şehirlerde yoğunlaşıyor. Bu durum, Türkiye’de nitelikli eğitime erişim açısından bölgesel eşitsizlikleri artırmaktadır. Özellikle, özel okullara giden öğrenci oranının batıdaki şehirlerde doğuya göre çok daha yüksek olması, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini gözler önüne seriyor. Eğitimdeki bölgesel eşitsizliklerin giderek derinleştiği vurgulanıyor” ifadelerini kullandı.
Toplum temelli kurumların, okul öncesi eğitimde giderek artan bir ilgi gördüğünü söyleyen Doç. Dr. Kaya, “Bu tür kurumların, eğitimin çeşitlendirilmesine ve toplumun ihtiyaçlarına yönelik programların oluşturulmasına imkân tanıyarak fırsat eşitliğini desteklediği değerlendiriliyor. Ancak, Millî Eğitim Bakanlığı dışındaki kurumların yapılanmasında belirgin eksiklikler olduğu vurgulandı. Bu kurumların, eğitim müfredatını standartlaştırmada ve prosedürleri düzenlemede zorluklar yaşadığı belirtiliyor. Eğitim süreçlerinin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için bu alanlarda iyileştirmeler yapılması gerektiği ifade ediliyor” dedi.
Bağımsız anaokulları ve okul öncesi eğitimi diğer kademelerden bağımsız olarak verme düşüncesi, 5 yaş grubundaki okullaşma oranlarını arttırdığını aktaran Kaya, “Özellikle 2023 yılında yüzde 87'lere ulaşan 5 yaş grubundaki okullaşma oranının son derece önemli bir başarıyı temsil ettiği vurgulandı. Ancak, 3 ve 4 yaş gruplarındaki okullaşma oranlarının hala hedeflenen seviyelere ulaşamadığı ifade ediliyor. 3 yaş grubunda 2019’da yüzde 12 olan oranın, 2023’te yüzde 16’ya, 4 yaş grubunda ise yüzde 3’lük bir artış olduğu belirtiliyor. Bu artışların, 5 yaş grubundaki çocuklara öncelik verilmesi nedeniyle sınırlı kaldığı değerlendiriliyor” diye konuştu.
Kaya, “Özel gereksinimli çocukların okul öncesi eğitim almasına yönelik önemli projeler, Avrupa Birliği, UNICEF ve MEB işbirliğiyle yürütülen ‘Engelli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi’ projesi kapsamında hayata geçirildi. Bu projenin, dezavantajlı gruplardaki çocukların erken çocukluk eğitimine erişimini artırmayı ve kalitesini yükseltmeyi amaçladığı ifade ediliyor. Proje kapsamında 8 bin 296 öğretmene eğitim verilmiş ve dezavantajlı ailelere 5 bin okul öncesi eğitim sandığı dağıtıldığı aktarılıyor. Ayrıca, 310 konteyner anaokulu inşa edilmiş ve 430 anasınıfına eğitim materyali desteği sağlanarak toplamda 41 bin 552 çocuğa erken çocukluk eğitimi hizmeti sunulduğu ifade ediliyor” dedi.
“DEPREMDEN ETKİLENEN BÖLGELERDE ÇADIR KENTLERDE PREFABRİK ANAOKULLARI VE ANASINIFLARI KURULDU”
6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli Güneydoğu Anadolu bölgesini etkileyen iki büyük depremde birçok okul yıkılarak hasar gördüğünü hatırlatan Kaya, “Depremde 960 öğretmen hayatını kaybetmiş ve 936 okul kullanılamaz hale geldi. Deprem sonrasında kurulan illerde 1 milyon 419 bin 570 çocuğa psikososyal destek hizmeti verildiği belirtiliyor. Ayrıca, depremden etkilenen bölgelerde çadır kentlerde prefabrik anaokulları ve anasınıfları kuruldu. Bu bölgelerdeki resmi okul öncesi eğitim kurumlarında devam eden çocuklara ücretsiz beslenme desteği sağlandığı ve ailelerinden katkı payı alınmadığı vurgulandı” dedi.
Kaya son olarak şunları söyledi:
“2024 yılında güncellenen okul öncesi eğitim programına dahil edilen yenilikler arasında, etkinlik planlama süreçleri yeniden yapılandırılmıştır. Alan gezilerinin, eğitimcilere ve öğrencilere daha sistemli ve planlı okul dışı öğrenme deneyimleri sunacak şekilde tasarlandığı belirtiliyor. Değerlendirme yöntemlerinde ise gelişimsel değerlendirme anlayışı benimsenerek, öğrencilerin bireysel ilerlemeleri üzerine odaklanıldığı vurgulandı. Bu değişikliklerin, eğitim programının çağın gereksinimlerine uyum sağlamasını ve öğrenci merkezli bir öğrenme ortamının teşvik edilmesini amaçladığı ifade ediliyor.”