Rusya'nın İstanbul Başkonsolosu Buravov: Rus sanatının dünyaya gösterilmesi isteğimizdir
2’nci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki bir şehirde yaşanan umutsuzluk ve yıkım sürecinde üç arkadaşın hayat mücadelesini ve yaşadıkları aşkı konu alan tiyatro oyunu ‘Söz Veriyorum’ prömiyerini yaptı. Rus Oyun Yazarı Aleksei Arbuzov’un klasiğini izlemeye gelen Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov, “Rus sanatının ve kültürünün gösterilmesine karşı bazı yerlerde siyasi nedenlerden ötürü sınırlar getiriliyor. Hâlbuki bütün Sovyet - Rus kültürü ve sanatı sadece Rusların değil, bütün dünyanın evrensel değerleridir. Onların bütün dünyaya gösterilmesi hem bizim hakkımız hem de isteğimizdir” dedi.
Rus Oyun Yazarı Aleksei Arbuzov’un klasiği olan ‘Söz Veriyorum’, 18 Ocak’ta Gayrettepe Kats Sahne’de oynandı. Oyunu izleyenler arasında Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov yer aldı.
Dünyada süregelen savaşların yıkıcılığına karşı insanlığa, aşka ve masumiyete övgü niteliğindeki klasiği uluslararası yönetmen Kemal Başar yönetirken oyuncular arasında ise Savaş Alp Başar, Zelal Barlas ve Efe Can Karakaya yer alıyor. Ayrıca oyunun uluslararası alana da taşınması hedefleniyor.
YAŞANAN UMUTSUZLUK VE YIKIM ÖLÜMSÜZ BİR DOSTLUĞA DÖNÜŞÜYOR
Bombardıman altındaki kentte yaşam savaşı veren üç gencin yolu sığındıkları neredeyse yıkıntı hâlindeki evde kesişir. Birbirlerinden başka kimseleri kalmayan Lika, Marat ve Leonidik’in savaş sırasında ve sonrasında yaşadıkları, umutsuzluk ve yıkım içinde yeşeren aşkları, sevgileri, hayal kırıklıkları, sevinçleri, kavgaları ve acıları, aralarında ölümsüz bir dostluğa dönüşür.
TÜRKİYE’DE TÜRK YÖNETMEN VE OYUNCULAR TARAFINDAN SAHNEYE ALINMASI ÇOK ÖNEMLİ”
Oyunla ilgili konuşan Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov, “Aleksei Arbuzov Rusya Federasyonunda çok ünlü bir oyun yazarıdır. Türkiye’de Türk yönetmen ve oyuncuları tarafından onun yazdığı oyunun sahneye alınmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. İkili ilişkilerimizi geliştirmek açısından da bu önemlidir. Ayrıca Leningrad Kuşatmasının yıldönümü, bu da önemli bir tarihtir. 1941’in Eylül ayında Leningrad’ın kuşatması başladı. Şehir Nazi Almanya’sının tamamen çevrildi. Hiçbir irtibat yoktu. Orada kalanlar açısından çok zor bir dönemdi. En zor kış yaşandı. Bugün de önemli bir tarih. 1943 yılında 18 Ocak günü bu abluka kısmen kaldırırdı. Yaşlıları, gençleri, çocukları, kadınları Leningrad’dan çıkarmak için bir koridor açıldı. 1 hafta sonra önemli bir tarih daha olacak. 20 Ocak 1954’te bu abluka tamamen kaldırıldı. Bu iki önemli tarihler arasında bu oyunun burada Türk arkadaşlarımız vasıtasıyla sahnelenmesi çok manidar ve önemlidir” dedi.
“TÜRK SEYİRCİ TARAFINDAN İLGİ GÖREBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
İnsan için ilk istenen şeyin barış olduğuna değinen Başkonsolos Andrey Buravov, “Tabii bazen barışa ulaşmak için insanlar ıstırap çekiyorlar. Bu oyunda göreceğimiz şey de bu ıstırapların esintileri, insanlara bırakılan izleridir. Aynı zamanda insan insandır, hayattır. O insanlar bu zor şartlar altında bile birbirini sevebiliyorlar. Birbirine yardımcı olabiliyorlar. Bugün mevcut olabilecek ilişkiler gibi oradaki insanlar arasında o ilişkiler kuruluyor, gelişiyor. İnsanlar arasındaki insani ilişkiler her zaman var. Hangi yerde, hangi ülkede olursa olsun ilişkiler evrenseldir. İnsanlar; sever, kıskanır, ayrılır, bir araya gelir, kaybolan şeylere üzülür. O açıdan da bu oyunun Türk seyirciliği tarafından ilgi görebileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
“RUS-TÜRK KÜLTÜR İLİŞKİSİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ”
Başkonsolos Buravov sözlerine şunları ekledi:
“Türk-Rus ikili ilişkilerimizin çeşitli alanlarda gelişmesi söz konusudur. Bu aşamada da kültür alanında ilişkilerin geliştirilmesi önemlidir. Biz de Başkonsolosluk olarak bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Şimdiki koşullarda bazen çeşitli bariyerleri, engelleri görüyoruz. Rus Sovyet sanatının, kültürünün gösterilmesine karşı bazı yerlerde siyasi nedenlerden ötürü sınırlar getiriliyor. Hâlbuki bütün Sovyet- Rus kültürü, sanatı sadece Rusların yani bizim ülkemizin değil, bütün dünyanın evrensel değerleridir. Onların bütün dünyaya gösterilmesi hem bizim hakkımız hem de isteğimizdir. Çünkü bunları diğer dünyayla paylaşmak istiyoruz.”
“SANATTA POLİTİKAYA BAĞLI KALMAK İLKELLİKTİR”
Oyunun yönetmeni Kemal Başar ise “Rus eserlerine, oyunlarına bazı yerlerde ambargo var. Bu ambargo bir halkın kültürünün diğer halkın kültürüne gitmesini engelliyor. Oysaki biz sanatçıyız. Yaptığımız iş, hiçbir politikaya bağlı kalmadan sanatla kültürler arasında bir köprü kurmaktır. Ben politikaya bağlı kalmayı çok ilkel buluyorum. Hem bu engellemeyi protesto edeceğim hem de Cumhuriyet’in 100’üncü yılında sadece kendi yetiştirdiğimiz gençlerle sahne alabileceğimiz oyun olarak ‘Söz Veriyorum’a karar verdim. Aynı zamanda pek çok diğer oyunuz gibi Avrupa’yı, dünyayı gezebilsin, evrensel nitelikte barışı, hoşgörüyü, insanlığı öven bir tiyatro oyunu olabilsin istedim" ifadelerini kullandım.
“GERÇEK DOSTLUĞU YANSITIYORUZ”
Oyuncu Efe Can Karakaya ise “Benin karakterim Leonidik. Aslında saf ve masum bir karakter. Bazı kısımları bana çok benziyor. Oyunu çalışırken ve okurken ‘evet bu benim’ diyorum. Oyunumuz gerçekten zor. Ama Kemal hoca bizi özenle seçti. Elimizden geldiğince en iyi şekilde hazırlandık. Bu oyunla biz öncelikle ‘barış’ diyoruz. Oyunda gerçek dostluğu yansıtıyoruz. Gerçek dostluk kadar güzel bir şey yok. Bunu seyirciye söylemek istiyoruz. Tiyatro sahnesinde, perde arkasında seyircinin ilk oturduğu zaman, aralarındaki ilk konuşmaları bana geldiği zamanı ben ‘aşk’ diye nitelendiriyorum” dedi.
“SAVAŞLAR HEP VAR, BARIŞI ARIYORUZ”
Oyuncu Savaş Alp Başar da “Oyun, çok ağır bir zamanda üç kişinin yaşadığı çok ağır şartlarda onların nasıl hayatta kalabildiğini anlatıyor. Dolayısıyla karakterimi insanın en radikal, caymaya yakın, aslında aldatan ve yaşadığı acılardan dolayı terk eden ama aslında öz güvensizliğinden dolayı insanın çok güzel çelişkisi olarak görüyorum” diye konuştu.
Oyuncu Zelal Barlas da şöyle konuştu:
“Oyunumuz 3 perdeden oluşuyor ve her bölümde farklı yaşları temsil ediyoruz. Karakterimin savaşın ortasında aşık olduğu bir karakter var. Tabii ki kendini açamıyor. Çünkü kadın olmak ya kız çocuğu olmak bunu gerektiriyor belki. 2 adamın ortasında kalıyor ve bir şekilde orada savaşıyor. Savaşın içinde kendi içinde de bir savaş veriyor. Hayatta olduğumuzdan beridir savaşlar hep var. Bunun için de her zaman da barışı arıyoruz. Ancak bu kadar yüzyıl boyunca kimse herhangi bir gelişim görmedi. Biraz umutsuzluk var ama umut da var. Barış'ı bekliyoruz.”