Altın Portakal'ın ilkini de 61'incisini de izledi
BU yıl 61'incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ilkinin yapıldığı 1964 yılından bu yana neredeyse tamamına katılan Altın Portakal ödüllü sanatçı Gülsen Tuncer (79), "İlk Altın Portakal Film Festivali'ne geldiğimde böyle oteller filan yoktu. O zaman kumsalda kalıyorduk. Orada çadırlar kuruluyordu. İlkinden bu yana düzenlenen bütün Altın Portakal Film Festivali'ne gelmeye özen gösteriyorum" dedi.
Sanat hayatına tiyatro ile başlayan Gülsen Tuncer, daha sonra geçtiği sinema sektörünün her alanında yer aldı. Sanat yönetmenliği, tiyatro, sinema, dizi oyunculuğu, bestecilik, söz yazarlığı ve eğitmenlik yapan Tuncer, yaşamının büyük bölümünü sanata ayırdı. 1968 yılında Haldun Taner'in 'Zilli Zarife' oyunu ile ilk profesyonel gösterisini yapan Tuncer, Yıldız Kenter, Ayla Algan, Gülriz Sururi, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret Aksal gibi isimlerden de eğitim aldı.
ALTIN PORTAKAL ÖDÜLÜ KAZANDI
Sinemaya asistan olarak başlayan Tuncer, ilki 1964 yılında düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni de başladığından bu yana takip ediyor. Tuncer, 1991 yılında düzenlenen 28'inci Altın Portakal Film Festivali'nde Türkan Şoray ve Ekrem Bora ile birlikte oynadığı 'Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu' filmi ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü de kazandı. Bu yıl 61'incisi düzenlenen festivale de katılan Tuncer, günde 4-5 filmin gösterimine katılıyor.
'USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNE ÇOK İNANIRIM'
Sanat hayatına tiyatro ile başladığını söyleyen Gülsen Tuncer, "Yıldız Kenter’in öğrencisiyim. LCC'de burslu eğitim gördüm. Okul önemli ancak usta-çırak ilişkisine çok inanırım. Benim ustalarım Yıldız Kenter, Ayla Algan, Gülriz Sururi, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret Aksal. Bunların tezgahından geçtim. Hem okullarda hem de seminerlerde, kurslarda gönüllü olarak etkinliklere katılıyorum" dedi.
'ALTIN PORTAKAL, TÜRK SİNEMASINA ÇOK ŞEY KATMIŞTIR'
Festivalle ilgili anılarını anlatan Tuncer, "Yapılan ilk Altın Portakal Film Festivali'ne geldiğimde böyle oteller filan yoktu. O zaman kumsalda kalıyorduk. Orada çadırlar kuruluyordu. İlkinden bu yana düzenlenen bütün Altın Portakal Film Festivali'ne gelmeye özen gösteriyorum. O kadar eski benim gelişim. Festivalin belki birini sağlık sorunları nedeniyle kaçırmışımdır. Her Türk sinemacısının nüfus kağıdında bir doğduğu yer yazılır, yanına da Antalya yazılmalıdır. Altın Portakal, Türk sinemasına çok şey katmıştır" diye konuştu.
'KRALLAR, KRALİÇELER DEĞİLİZ'
Festivalin halk ile sanatçıları buluşturmasının önemine vurgu yapan Tuncer, "İzleyicilerle buluşmamız, kendimizi hizaya almamız açısından çok önemli. Krallar, kraliçeler değiliz. Yeni arkadaşlara da bu duygunun geçmesi açısından, izleyicisi ile birlikte olması, kendini bulutların üzerinde görmemesi açısından çok önemli. Yapılan ürünleri de topluca izleme fırsatı çok önemli. Eşim ile birlikte günde 4-5 film seyrediyorum. Festivalde izlediğim filmler çok çok iyiydi. Bazı filmleri de farklı yanlarıyla algılamak lazım. Sıradan günlük hayatı anlatsa da arka planında çok farklı şeyler anlatıyor" dedi.
'YEŞİLÇAM'I YADSIMAMAMIZ LAZIM'
Sanatın birleştirici gücüne inandığını söyleyen Tuncer, "İnsanların ilk misyonu; yaşamı iyi, diri ve güzel tutmak. Yaşam bize verilmiş bir ödül. Yaşadığımız dönemi, ortamı her bakımdan iyiye döndürme görevimiz var. Sanat yoluyla insanlar, ruhsal olarak bazı katmanlar kazanıyorlar. Sinema bu bakımdan çok önemli. Filmlerle kendi çevremiz dışındaki insanları tanıyoruz. Türk sineması, dünya sineması için çok özgün bir sinema örneğidir. Yeşilçam'ı yadsımamamız lazım. Yeşilçam çok özgün, çok özel bir yeri olan cevherimiz" diye konuştu.