Havai fişek fabrikasındaki patlamaya ilişkin davanın ikinci duruşması başladı
Sakarya’nın Hendek ilçesindeki bir havai fişek fabrikasında geçen yıl meydana gelen, 7 kişinin hayatını kaybettiği, 127 kişinin de yaralandığı patlamaya ilişkin açılan davanın ikinci duruşması başladı. Davada; 5’i tutuklu, 7 sanık hakkında 2 yıl 8 aydan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası isteniyor.
Hendek’teki bir havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020 tarihinde patlama meydana geldi. Patlamada, fabrikada bulunan 7 kişi hayatını kaybederken, 127 kişi de yaralandı. Olayın ardından Hendek Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan soruşturma kapsamında, olayda ihmali olduğu iddia edilen fabrika sahibi Y.C., fabrika sorumlu müdürü A.A., fabrika müdürü ve sorumlu ustabaşı H.A.V., genel ustabaşı E.Ö., iş güvenliği uzmanı A.B. tutuklandı, sorumlu personeller A.R.E.C. ve A.Ç. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Patlamaya ilişkin açılan davanın ikinci duruşması, Sakarya'nın Ferizli ilçesinde yapımı devam eden yeni cezaevi alanında inşa edilen Sakarya Ağır Ceza Mahkemeleri Duruşma Salonu'nda görülmeye başlandı.
108 MÜŞTEKİ DİNLENECEK
Duruşmaya tutuklu sanıklar Y.C., A.A., H.A.V., E.Ö. ve A.B., tutuklu bulundukları cezaevinden SEGBİS sistemi ile bağlanırken, tutuksuz sanıklar A.R.E.C. ve A.Ç. ile avukatlar da mahkeme salonunda hazır bulundu. Aralarında fabrika çalışanları ve olaydan etkilenen diğer kişilerin de olduğu toplam 108 müştekinin dinleneceği davada, şüpheliler hakkında ‘Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma' suçunda 2 yıl 8 aydan, 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası isteniyor. Sakarya Adliyesi’nde 6 Ocak tarihinde görülen ilk duruşma, mahkeme salonundaki fiziki yetersizlik nedeniyle ertelenmiş ve davanın Ferizli’de bulunan büyük duruşma salonunda görülmesine karar verilmişti.
‘ACILARIMIZ HER GÜN AYNI ŞEKİLDE KAT KAT ARTIYOR’
Duruşma öncesinde salon önünde toplanan müşteki yakınları, avukatlar ve vatandaşlar basın açıklaması yaptı. Ailelere ve yakınlarına DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da destek verdi.
Patlamada hayatını kaybeden Selehattin Tepeçınar’ın ablası Hatun Tepeçınar, acısının her gün daha da arttığını söyleyerek, “Allah kimseye böyle acılar yaşatmasın. Biz adalet için buradayız. Gerçek adaleti istediğimiz için buradayız. Canlarımızın sonuna kadar, gerçek suçluların cezalarını alana kadar biz buradayız ve bu yolda devam edeceğiz. Acılarımız her gün aynı şekilde kat kat artıyor” ifadelerini kullandı.
‘BİZ BURADA 7 CANIMIZI KAYBETTİK’
Aynı fabrikada daha önce de patlamalar olduğunu söyleyen Avukat Gülşen Uzuner, “Ailelerin yanındayız, aynı zamanda ailelerin de bir parçasıyız. Bir kastla bilerek yapılan bir cinayetle karşı karşıyayız. Böyle algılıyoruz. Kimse ihmal, taksir gibi başka mevzuların arkasına sığınmasın. Bilinmiş, saklanmış, organize edilmiş, denetlemeden kaçırılmış ve denetleme ile anlaşılmış. Böyle yürüyen bir dosya bu. Bu, bilerek yapılan ve insan hayatını hiçe sayan, insan hayatını almak için kurulan bir üretim düzenidir. Biz burada 7 canımızı kaybettik. Daha önceden de bu fabrikada hayatını kaybeden ve yaralananlar var. Onlarla da birlikte bir daha olmasın diye kendi canımızın hesabını sormaya geldik. Bu davanın ve böyle üretim yapan işverenlerin peşini bırakmayacağız. Sonuna kadar iş cinayeti ile ilgili yakınını kaybedenlerin yanındayız, asla da vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
'PATLAMA YAŞANDIKTAN 1 SAAT SONRA ORADAYDIK'
Patlamanın hemen sonrasında olay yerine geldiğini anlatan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise, “Hendek’te patlama yaşandıktan 1 saat sonra oradaydık. Patlama alanında yürürken ayaklarımızın altında barutlar patlıyordu. Hala devam eden bir süreçti. Bu fabrika daha önce defalarca patlamanın yaşadığı bir yerdi, fakat adını değiştirerek üretime devam etmişlerdi. Üretim zorlamasıyla, özellikle pandemi koşullarında daha fazla üretim yapılması için insanların canını hiçe sayıldığı bir süreci o gün orada da gözlemlemiştik. Bugün de burada aileler ve avukatlarımız ile birlikteyiz” dedi.
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ DE KATILDI
Sakarya'nın Hendek ilçesinde 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin yaralandığı havai fişek fabrikasındaki patlamayla ilgili açılan davanın ikinci duruşmasına tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatlarının yanı sıra CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş da katıldı. Duruşmanın başlangıcında bazı müştekiler ve yakınlarının sanıklara tepki göstermesi üzerine mahkeme başkanı disiplinin bozulmaması konusunda uyarılarda bulundu. Kimlik tespiti yapılmasıyla başlayan duruşmaya SEGBİS sisteminde yaşanan teknik sorun nedeniyle 2 kez ara verildi. Sorunun giderilmesinin ardından duruşma yeniden başladı.
PATLAMADA YARALANAN İŞÇİLER, FELAKETİ ÖNGÖRMÜŞ
Patlama sırasında fabrikanın muska üretimi bölümünde çalışan ve patlama nedeniyle vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan 3 yıllık fabrika çalışanı Suzan Deniz, “Ben olayla ilgili sorumluların cezalandırılmasını istiyorum. Çünkü bile bile yaptılar bunu. Göz göre göre gelen bir şeydi bu. Bizi bile bile ölüme yolladılar. Arkadaşlarımızın birçoğu, yetkilileri 15 gün önceden uyardı. 'Bu maddeler kokuyor, kızışıyor. Koliler şişiyor' dediler, ama kimsenin umurunda bile olmadı. Kadına ‘Sen deli misin?’ dediler, aşağıladılar. Bir de üstüne kolilerde bulunan malzemeleri güneşe serdiler kurusun diye. Kuruduktan sonra tekrar kolilere koyup tekrar depolara koydular. Malların kızıştığını işçilerin sana söylüyor. Bu işçi 15 seneden beri orada çalışıyor. Bir şey bilmezse bunu sana söylemez. Bu uyarılara neden kulak asmadılar? Bunları alıp imha etseydiler, kızışan malları götürüp başka bir yerde patlatsaydılar bu böyle olmazdı” dedi.
‘UYARILARI DİKKATE ALSAYDILAR BU KADAR CAN YANMAYACAKTI’
Fabrikada üretimin devam ettiğini, fakat pandemi nedeniyle satış olmadığı için depoların tamamen dolu olduğunu ifade eden Suzan Deniz, “Olayın yaşandığı dönemde bütün depolar doluydu. Pandemi boyunca kronik rahatsızlığı olanlar izne çıktı. Daha sonra mal yetişecek diye bizi çağırdılar. Bir ay çalıştık ve daha sonra bu patlama oldu. Olay anında ben muska bölümünde çalışıyordum. O anda bir ses geldi ve gümledi. Çatı komple üzerimize yıkıldı. Oturduğum sandalyemle birlikte 5-6 metre ileriye attı. Kalkamadım. Arka arkaya patlamalar devam ediyordu. Buraya kadarmış dedim, salavat çekmeye başladım. Daha sonra içimden gelen bir güç ile sürünerek çıktım. Kafamdan ve kolumdan yaralanmıştım çıktığım zaman. Dışarıya çıktığımda gökyüzünden demirler yağıyordu. Dışarıya çıktıktan hemen sonra benim olduğum bölüm alev aldı. Oradan kaçmak istedim, çünkü depolara sıçradı. Bir ağacın altına girdim. Daha sonra köylüler gelerek bizi kurtardı. Yanımızda bazı arkadaşlarımızın dizi, gözü, kulağı, her yeri kan içerisindeydi. Kan kaybından rengi değişmişti. Daha sonra hastaneye gittik. Arkadaşlarımızın uyarılarına birazcık kulak assaydılar, bunların hiçbiri olmayacaktı. Bu kadar can yanmayacaktı” şeklinde konuştu.
‘ARKAMA BAKTIĞIMDA CEHENNEMİ GÖRDÜM’
Patlamadan yaralı olarak kurtulan 6 yıllık fabrika çalışanı Aysel Algün ise psikolojisinin olumsuz etkilendiğini ifade ederek şunları söyledi:
"O günden aklımda üzüntü, stres, korku ve panik kaldı. Anlık bir şey olduğu zaman bile ben kaçıyorum. Geçen evimizin yanında ufak bir patlama oldu. Orada bile çığlık çığlığa kaçmaya çalıştım. Çok büyük bir korku kaldı içimde. Ben patlama anında dışarıda malları kurutuyordum. Yanımdan bir alev çıktı. Ne olduğunu anlamadan patladık zaten. İlk patlamanın şiddetiyle ben savrulmuşum. Nasıl olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde sağ omzum kırılmıştı. Daha sonra kaçarken fabrika sahibi Yaşar Coşkun’u gördüm. ‘Yaşar Bey çok güzel kuruttuk gördünüz mü?’ dedim. Daha sonra arkama dönüp bir baktığımda cehennemi gördüm. Fabrika cehennem gibi yanıyordu. Ben pandemi nedeniyle 2 ay çalışmamıştım. Stokların çok üzerinde bir depolanma olduğunu gördüm. Depolar çok doluydu. Üretilen hiçbir malzeme dışarıya çıkmıyordu. Önceden kamyonlarla gönderiyorduk ama o dönem hiç mal göndermemiştik. Kosova’dan sipariş bekliyorlardı. O nedenle ne kadar fazla üretim yaparsak onlar için o kadar iyiydi”
FABRİKA SAHİBİ Y.C.: BU OLAY SABOTAJ OLABİLİR
Havai fişek fabrikasındaki patlamaya ilişkin davada tutuklu olarak yargılanan fabrika sahibi Y.C., mahkemede savunma yaptı. Yaşanan olayda fabrika yetkililerinin herhangi bir ihmali olmadığını söyleyen Y.C., patlamanın bir sabotaj olduğunu iddia etti. Mahkemeye verdiği ifadesinde fabrikada yalnızca küçük bir bölümün kaçak olduğunu söyleyen Y.C., "Patlamadan sonra bölgeye gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bu olayın sabotaj olabileceğini belirttim. Fabrika, standartlara uygun olarak yapılmıştır. İlk patlamanın olduğu yerle ikinci patlamanın olduğu yer arasında 500 ila 600 metre mesafe vardır. Bu yüzden ilk günden beri olayın sabotaj olduğunu söylüyorum. Gözaltına alınana kadar oradan ayrılmadım. Çok iyi gördüm. Olayların nasıl olduğunu çok iyi biliyorum. Ankara’dan gelen bir ekip vardı, bomba imha ekibi. Bizim orayı patlatmak için TNT’ye gerek yok. 2009-2010 yıllarında sabotaj olabileceği yönünde iddia üzerine asker ve jandarma ekipleri nöbet tutmuştu. Ben hala iddia ediyorum, sabotaj olabilir diye. Hakkımda iddianamede iddialar var. Bilirkişi raporuna göre bu iddialar yapılmış. Bunların hiçbirini kabul etmiyorum. Çünkü havai fişekten anlayan bilirkişi yok. Ben de bunları sizlere belgelerle anlatmak istiyorum. Fabrika hakkında ilk iddia, fabrikanın uygun olarak yapılmaması. Bu mevzuata uygun yapılmadığı nasıl söylenir? Tüzüklere uygun olarak yapıldı. Bir de fabrikaya ruhsat verilmez. Üç senede bir ruhsat gözden geçirilir ve tekrar verilir. Mevzuata aykırı bir fabrikada 15-16 sene nasıl çalışılır? Türkiye’de savaş çıksa ordu gelip burada cephane üretebilir. Kaçak yapılar denilen şey doğru. 3 tane kaçak yapı 30-40 metrekaredir. Bizim fabrikanın alanı 16 bin metrekaredir. Bunlar abartılıyor. Raporlar iş bilmeyen kişiler tarafından yapıldığı için abartılıyor. Tüzükte ne yazıyorsa biz binalarımızı ona göre yapıyoruz” dedi.
‘BİZ HER ZAMAN İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI EĞİTİMİ VERİYORUZ’
Yaşanan patlamada fabrika yetkililerinin bir ihmali olmadığını iddia eden fabrika sahibi Y.C., "Aylık 700 ila 800 bin TL kadar işçi parası ödeyen bir fabrika, 500 bin lira veremeyecek kadar aciz değildir. Müfettişler gelmiş, bize bildirmiş, 'Kaçak akım rölesi yok' diye ve biz bunu yaptırmışız. Olmadığı iddiası yalandır. Fabrikanın toplanma alanı Arifiye’de olduğu söylenilmiş. Bu nasıl olabilir? Hendek’te olan bir fabrikanın toplanma alanının Arifiye’de olması nasıl doğru olur? Sığınma alanına gelirsek, zorunlu olmadığı için yapmadık. İşçilere yanmaz kıyafet ve steril ayakkabı verilmediği iddiasında ise, her bölümün ayrı bir kıyafeti olduğu için bazı işçilere bu kıyafetler verilmez. Biz kafamıza göre işler yapmıyoruz. Mevzuata göre iş yapıyoruz. İş güvenliği uzmanımıza sorarsanız, 'Eğitimler veriliyor mu, verilmiyor mu?' Bizim fabrikamızda 3 tane iş güvenliği uzmanı var. Biz her zaman iş güvenliği uzmanı eğitimi veriyoruz. Bunun belgeleri mevcut ve bunlar kimyagerdir. Türkiye’de A Sınıfı iş güvenliği olamadığı için B Sınıfı uzmanlar A Sınıfı yerine geçer ve bunlar eğitim verir. Uzmanlarımız belli periyotlarla eğitimler verir. Çin Mahallesi fabrikadan ayrı bölgede değil ki. Aynı fabrika içerisinde. Biz orayı kapatarak müfettişlere gitmeyin diyemeyiz” şeklinde konuştu.
‘BU İŞ DIŞARIDAN GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ BİR İŞ DEĞİL’
Savunmasının devamında ölen işçilere rahmet dileyen Y.C., “Ben suçlamaları kabul etmiyorum. Bu iddiaların hepsi asılsız, kabul etmiyorum. Bu iş dışarıdan gözüktüğü gibi bir iş değil. Ben terörist muamelesi gördüm. Ben iş adamıyım. Ülkem için her zaman en iyisini yapmaya çalıştım. İstihdam sağladığım koronavirüs sürecinde, her yer işçi çıkartırken ben kimseyi işten çıkartmadım. Bir de denilmiş ki; biz çok mal yapıp depoluyormuşuz. Sokağa çıkma kısıtlamasında işe gelemeyenler oluyor, ben 50 ila 60 kişi eksik çalışıyordum. Fabrikamızda 200’e yakın insanımız çalışıyordu. 200’e yakın kişinin mağduriyetinin giderilmesi lazım. Ben MÜSİAD Başkanı olduğum için çoğu vatandaşa iş buldum. İçeride olduğum için bunları yapamıyorum. Biz Sakarya’nın bir değeriyiz. Ben tekrardan arkadaşlarımıza baş sağlığı diliyorum. Komisyonlar vardır. Onlar 3 ay ve 6 ayda bir gelirler ve denetleme yaparlar. Bizim orada bir kaçak iş yapmamız mümkün değil. Ülkece, hatta dünyaca tanınan bir fabrika” ifadelerini kullandı.
'BUNLAR DAMPERLİ KAMYONLA TAŞINMAZ' DİYE UYARDIM’
Fabrikada düzenli olarak eğitimler verildiği ve fabrikanın belirli periyotlarla denetlendiğini belirten Y.C., "Uzmanlarımız vardır, belirli periyotlarla eğitim veririz ve devamlı denetlemeye tabi tutuluruz. Daha önce de çıkan eksikliklere düzeltmeler bulunduk, kalan malları imha etmeye kalktılar, bunlar damperli kamyonlar tanışmaz diye uyardım. Bize hiç sormadan taşıdılar ve herkes mağdur oldu. 8,5 aydır tutukluyum. Benim tutukluluğumun kimseye faydası yok. Benim dışarıda olmam lazım ki; mağduriyetleri gidereyim. Ben senelerce yatayım ama kimseye faydası yok. Dışarı da olmam lazım ki işçilerin mağduriyetini giderebileyim. Sakarya’ya çok büyük hizmetler yapmış, istihdam sağlamış, Türkiye’ye tanıtmış, Sakarya’nın değeriyiz. Tekrar vefat eden arkadaşlarımın yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Ailemizden 7 kişiyi kaybettik" dedi.
“UZLAŞMAK İÇİN PARA VE EV TEKLİF EDİLDİ”
Sakarya'nın Hendek ilçesinde 7 kişinin öldüğü 127 kişinin yaralandığı havai fişek fabrikasındaki patlama ile ilgili açılan davanın ikinci duruşmasında, sanıklar mahkeme heyetine savunmalarını yaptı. Tutuksuz yargılanan fabrika sahibi A.R.E.C.’nin avukatı Mehmet Mangıroğlu, fabrika yönetiminin mağdur ailelerle uzlaşmak için para teklif ettiğini söyleyerek, “Firmanın 30 yıldır avukatlığını yapıyorum. Bu süreçte yaşanan olaylarda taraflarla görüşerek anlaşmayla sonuçlandı. Bu davada ise taraflara 250 bin lira ve ev teklif ettik. Ancak olaya müdahil olanlar oldu. Ailelerin aklını çelenler oldu. Müşteki avukatları tarafından verilen olası kast iddiasına katılmamız mümkün değildir. Bilirkişi raporundaki bilgiler çok zayıf. Bu raporlara katılmıyoruz. Çin Mahallesi'nde çalışan ustanın ifadelerinde kaçıp gittiği söylendi. Usta bayram için gitti ancak salgın başlayınca gelemedi. Bununla ilgili belgeleri sunacağım. Almanya’dan alınan barutlar, sadece barut tozlarıdır. Barut imalatı için yaklaşık 1 milyon lira civarında teçhizat gerekiyor. Kaldı ki, bununla ilgili bakanlıktan gereken izinler de alınmış değil. Bu sadece soyut bir iddiadır. Müvekkilimin sadece fabrikaya gidip gelen kişi olarak yaşananlardan sorumlu tutulmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle bu iddia çok soyut bir iddiadır. Müvekkilim A.R.E.C. doğrudan iş yeriyle çalışması yok. Aile ve iş ortağı olduğu için fabrikaya gider gelirdi. Bu nedenle yaşananlardan sorumlu tutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.
"FAZLA MALZEME OLDUĞU SÖYLENİLEN YERDE PATLAMA MEYDANA GELMEDİ"
Duruşmada mahkeme heyeti ve avukatların sorularını yanıtlayan fabrika sahibi Y.C., depolarda kapasitenin üzerinde stok yapıldığı iddiasını reddederek, “Pandemi nedeniyle zaten 70 kişi eksik çalışıyoruz. Ayrıca fazla malzeme olduğu söylenilen yerde bir patlama meydana gelmedi. Söylenilenlerin patlamayla ilgisi yok. Depoda da torpil, mantar vardı. Yılbaşında listemizi bir önceki yıla göre çıkartır ve programlama yaparız. Kosova ve Sırbistan'a sipariş vardı. Onları da yapmaya başlamıştık, Cuma günü kaza oldu. Pazartesi günü mallar yüklenecekti." dedi.
“İŞÇİLER ELLERİNİ VİCDANLARINA KOYSUNLAR, DOĞRU KONUŞSUNLAR”
Fabrikada çalışan işçilerin ifadelerinde kendisi ve fabrika yönetimi hakkında yanlış beyanlar verdiğini öne süren fabrika sahibi Y.C., “Belgeler kayboldu demedim. Savcılık dosyaları aldı. Ben o belgelerin olduğunu biliyorum ancak alınmadı da kayboldu mu, eksik mi alındı onu bilmiyorum. Ayrıca çoğu beni tanır, çoğu eski işçiler. Ellerini vicdanlarına koysunlar, konuşurken doğru konuşsunlar. 2011'deki kazada müfettişler vardı. Onlar gittikten sonra kaza meydana geldi ve iki kişi rahmetli oldu. İdari para ve 15 gün süreyle kapatma cezası aldık. Barutu yurt dışından getiriyoruz. Biri toz, biri de tane barut. İki tane ufak makinemiz var. Kalın gelenleri inceltiyoruz, bizim yaptığımız o. Barut üretmek için bizim fabrikadan daha büyük fabrikaya ihtiyaç var. Barut üretmek öyle iki makineyle yapılacak basit bir iş değil. Barut üretim fabrikası gezilirse görülür" ifadelerini kullandı.
“BENİM SORUNUM VARSA BEN SUÇUMU ÇEKMEYE RAZIYIM”
Fabrikada ustabaşı olarak görev yapan tutuklu sanık E.Ö. mahkemede verdiği ifadesinde patlamanın yaşandığı bölümle kendisinin bir ilgisi olmadığını ve dolayısıyla suçsuz olduğunu öne sürerek şunları söyledi: "İlgilendiğim görev, maytap, torpil, havai fişek ve kağıt sarma bölümleridir. Bu bölümlerdeki çalışmaları kontrol ediyorum. Eksikler varsa gidiyorum. Patlama meydana geldiği yerde benim hiç bir sorunum yok. Çin Mahallesi’nde oldu patlama, oranın sorumlusu ben değilim. Çin Mahallesi’nde çalışmış olsam, benim sorunum olsa, ben suçumu çekmeye razıyım. Fakat benim yetkim yok. Orada herkes elini vicdanına koysun. Herkes beni tanıyor, biliyor. Ben kendi halinde bir insanım. Toplanma alanı idari binanın 100 metre ilerisindeydi. Beni hiç bir şeyde bir yetkim yok. Ben sadece işçileri ve üretim depoları kıyafetleri kontrol ediyordum. Benim işçi alımı ve çıkartma gibi bir yetkim yok. Ben Çin Mahallesi'nin işleyişini bilmiyorum. Çok sık gitmezdim zaten. Çin Mahallesi’nin sorumlusu bir Çinli arkadaş diğeri de Ahmet. Barut üretimi yapıldığına dair bir bilgim yok. İşçilere baskı yapıldığına da şahit olmadım”
“SIFIRDAN BARUT ÜRETİMİ YAPILDIĞINI GÖRDÜM”
Fabrikada sorumlu müdür olarak görev yapan ve tutuklu yargılanan sanık A.A., fabrikada sıfırdan barut üretildiğini iddia ederek “Çin mahallesiyle ilgim yoktur oradaki durum her gün kayıt altına alınır ve Y.C.’ye teslim edilir. Benim orayla ilgim yoktur. Üretilen malzemeler pandemiden dolayı yurt içine ve yurt dışına satılmadığı için depolarda duruyordu ama ne kadar olduğunu bilmiyordum. Barut üretimi yapılırken ayrı ayrı odalar vardı. Barut üretimi odalarında sıfırdan barut üretimini gördüm. Üretim için ön işlemlerin başladığı bir buçuk yıl olmuştur. Öncesinde yapıldığına dair bir bilgim yok. Ne kadar olduğunu bilmiyorum bu konuda da herhangi bir şey sorulmadı. Üretilen barutlar yeşil depoda duruyordu. İş güveliği uzmanı e-devlet üzerinden yapılan başvuru sonrasında bakanlık tarafından yapılıyor. Yetkili değilse o iş yerinde görev yapamaz. Ama B sınıfı uzmanlar 2023 yılına kadar A sınıfı uzmanlar olarak görev yapabileceği ilgili düzenlemelerle sabittir. Çalışanlara fazla mal üretme gibi bir talimatım yoktur. Zaten ben güvenlikten ilgilendiğim için bu konuda yetkili değilim. Çin mahallesinde havai fişek laboratuvarı var. Oralarda misketlerin havai fişeklerin üretimi yapılıyordu. Barut üretimi için iki oda vardı. Oralarda yapılıyordu Çin mahallesinde olup olmadığını bilmiyorum” dedi.
MAHKEME TARTIŞMA NEDENİYLE DURUŞMAYA ARA VERDİ
Tutuklu sanıkların ve avukatların savunma yaptığı sırada, tarafların avukatları arasında çıkan sözlü tartışma nedeniyle mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi. Salonun düzeninin sağlanmasının ardından duruşmanın kaldığı yerden devam etmesi bekleniyor.
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ UZMANI A.B.: 1 AY ÖNCE İSTİFA ETTİM
Tutuklu olarak yargılanan İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı A.B., "Fabrikada kısmi işe girişim yapıldı. Çin Mahallesi denilen üretim alanının iş güvenliği ve devlet denetim raporları yoktur. Pandemi sonrasında bakanlığın talimatıyla saha turuna çıkmadım. Mayıs ayında da istifa ettim. İstifam sonrasında yıllık izne çıkarıldım. Meslek hayatım boyunca hiçbir zaman eksik evrak yüzünden suçlama ve uyarı almadım. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Patlama sonrasında ofisimden raporların olmadığı beyanı üzerine, yanıma verilen jandarmalarla birlikte ofisime gidip belgeleri buldum ve savcılığa teslim ettim. Bu fabrika patlayıcı ve parlayıcı madde üzerine kurulu, iddia edildiği gibi gidip burayı ‘Patlama riski var’ diye şikayet edemezsiniz. Burası gıda ya da tekstil fabrikası değil. Buradaki tehlike; çalışanların yanlarına fazla malzeme almalarıydı. Ben ve A. Hanım bu konuda defalarca uyarıda bulunduk. 2019 yılında müfettiş denetiminde ortaya çıkan sorunlara rağmen, müfettişlerin çalışmasını durduramadığı ve eksikliklerin giderilmesi için 1 ay süre tanıdığı fabrikada benim İSG uzmanı olarak çalışmayı durdurma yetkim yoktur. Makinelerle ilgili aksaklıkları bildirdim ancak A.R.E.C. bana, ‘Siz ne anlarsınız?’ diye cevap verdi. Periyodik kontrollerin yapılması ya da yaptırılması benim sorumluluğumda değildi. Paylaşmayı öngördüğüm tüm belgelerde mevcuttur. Uzman olarak tüm sorumluluklarımı yerine getirdim. Hatta patlamadan 1 ay önce de fabrikadan istifa ettim. Bu olayda hiçbir kusurum yoktur. Çin Mahallesi zaten işverenim tarafından bana gösterilen sorumluluk alanında yer almamaktadır” dedi.
SORUMLU MÜDÜR A.Ç.: BARUT YAPIMINI DENİYORDUK
Patlamada kolunu kaybeden ve gözünden yaralanan ve tutuksuz olarak yargılanan sorumlu müdür A.Ç., "Hayatını kaybeden arkadaşlarıma Allah'tan rahmet diliyorum. Fabrikada çalışmaya başladım. Sonra askere gitmeye karar verdim. 6 aylık askerlik sonrasında fabrikada işime devam ettim. A.R.E.C. Bey sorumlu müdür olma konusunda bana iş tekliflinde bulundu. Ben ilk başta bunu istemedim, ama şöyle bir şey var. Biz işçi olarak çalışıyoruz. Bir terfi oluyor. Ben de bunu sonrasında kabul ettim. Çin Mahallesi'nde bir usta vardı. Kendisiyle 6 yıl çalıştım. Bana, ‘Bu işi öğren, Çinliden sonra onun yerine sen geç’ dediler ama Çinli bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Bazı işlerde püf noktalar vardır. Bundan dolayı bana işin inceliklerini öğretmedi. Çin Mahallesi'ndeki işlerden bahsetti. Çinli usta kendi yılbaşı için 15 gün Çin’e giderdi ve dönerdi. Pandemi olduğundan dolayı dönemedi. Ben çalışanlara hiçbir zaman baskı yapmadım. Keşke ölmemiş olsalardı ve burada olup konuşsalardı. Diğer bölümlerde kişi sayısına göre malzeme üretilirdi, ama benim bölümümde öyle bir şey yoktu. İşçileri Çin mahallesinde çalışma sebebi ise rahat olmasıydı. Pisti, ama rahattı. Molalarının saatleri fazlaydı. Herkes sorumlu olarak beni gösteriyor ama ben sorumlu değildim. Oranın sorumlusu Çinliydi. Ben sadece yanında asistan gibi dolaşıyordum. Arada işçileri yönlendiriyordum. Yapmamamız gereken bir şey yaptık. O kağıdın altına imza attık. Ünvanı güzeldi. Türkiye’de tek olan havai fişek fabrikasının sorumlu müdürüsünüz. Ben hayatım boyunca iyi insan olmaya çalıştım ve doğruları söylemeye çalıştım. H.A.V. her zaman bizim üstümüzde oldu. İzinli olduğum gün beni işe çağırdılar. Deneme amaçlı barut yapacağımızı söylediler. Misket barutu yaptık. Denendi, ama çok başarılı olmadı. Çin’den gelen makinelerle barut yaptık. Kükürt yerine bildiğimiz suyla barut yapılıyordu ve bunu Çinli yapıyordu. Neden su kullanıyoruz dediğimde; ‘Kükürt olsaydı patlama riski daha çok olur. Bu nedenle suyla yapacağız. Tehlike riski az ve işveren barut yaptırmak istiyor’ dedi. Kömür ve sudan barut yaptık. Bazen iki haftada bir barut yapıyorduk. 3-4 ton barut yapmışızdır. Bana barut yapmamı söylediler. Bana; ‘Çinli, bir arkadaşımıza göstermişti o öğrendiği kadarıyla yapsın’ dediler. Ben de; ‘Hayır buna izin vermem. Yaptırmam’ dedim. Ben de mağdurum. Görüyorsunuz halimi. Adalet geç de olsa görecektir suçsuz olduğumu. Ben adalete güveniyorum. Denetlenmeye gelindiği zamanlarda hiç bir zaman Çin Mahallesi gösterilmedi. Ben 6 yıl Çin Mahallesi’nde görev yaptım ve hiçbir zaman denetlemeci görmedim” dedi.
SİNİR KRİZİ GEÇİRDİLER
İfadeler sonrasında taraf avukatları ve müştekiler arasında çıkan sözlü tartışma nedeniyle mahkeme başkanı duruşmaya yarın devam etmek üzere ara verdi. Bu sırada salondan çıkan müştekilerin bazıları sinir krizi geçirerek fenalaştı. Mahkeme sonrası açıklama yapan Avukat Can Atalay, “İçeride olan bitenin yalnızca bir bölümünü görüntüleyebildiniz. İçerideki insafsızlığa, içerideki tek değer para bilişe, içerideki işçi canını önemsemeyişe, bunun yüzünden tutuklu oluşa, şaşırılışa ve her fırsatta işçileri ve aileleri hakir görüşe kameralarınızla şahit olamadınız. Kulaklarımıza inanamadık. Bu avukatlar burada Türkiye’nin umudu oluyorlar. Türkiye’de ekmeğini kazanırken ölen insanlar için adalet yoksa kimse için adalet yok. Burası patlayıcıyla çalışılan bir fabrika ve insanları köle gibi çalıştırmışlar. Her türlü yalan içeride tekrar söylendi. 2’si tutuklu 3 tane mühendis olanı olduğu gibi anlatmaya çalıştılar, ama geri kalanı her türlü utanmazlığı yaptı” ifadelerini kullandı.
‘ACILARIMIZI YENİDEN YAŞADIK’
Can Atalay’dan sonra konuşan Avukat Gülşen Uzuner, “Bugün yeniden acılarımızı yaşadık. Gerçekten bugüne kadar nasıl bu kadar az insan öldüğünü anlattılar bize. Hayatını kaybetmekten tesadüfen kurtulmuş bütün işçi arkadaşlarımızla tüylerimiz diken ola ola dinledik. Hep birlikte yeniden, 'Nasıl önleyebilirdik' diye konuştuk. Ama onlar 3 işçi ölsün, 5 işçi ölsün, 7 işçi ölsün diye konuştular. Onlar 7 işçinin ölümünü tercih ettiler ve ailelerimiz bunu salonda dinlediler. Aileler buna iyi dayandılar. Biz şunu tekrar söylüyoruz, bu bir cinayet dosyasıdır. Olası kasıtla işlenmiş ve hesabını kimsenin soramayacağını düşündükleri garibanların dosyasıdır. Buna sahip çıkacağız. Biz bir daha bu acıyı kimse yaşamasın istiyoruz” dedi.
‘BURADAN MUTLU AYRILACAĞIZ’
Adalete güvendiklerini belirten müşteki Hatun Tepeçınar ise, "Çok zor saatler geçirdik. Hemen onların arkasında oturuyordum ve kendilerini Kaf dağında hissetmelerini gördüm. Paralarıyla her yeri satın alabileceklerini düşünmelerini gördüm ama Allah razı olsun 3 kişi onların gardını yere düşürdü. Bu davanın sonunda bunlara en büyük cezaları aldırana kadar peşinde olacağız. Hep beraberiz, ağlayacağız bağıracağız ama mutlu ayrılacağız buradan” diye konuştu.