Tutuksuz sanık Çetin: Kaya bebek doğduktan sonra kimse müdahale etmedi; hastaneye gelmeye tenezzül etmediler
İstanbul’da yenidoğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlayan ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olan Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına devam ediliyor. Duruşmanın dokuzuncu gününde 6 tutuksuz sanığın daha savunması alındı. Duruşma yarın 9.30'a ertelendi.
Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle duruşma konferans salonunda görülmeye devam ediyor. Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanıklı davada tutuksuz sanıkların savunmaları başladı. Bazı tutuksuz sanıklar ve taraf avukatları salonda hazır edilirken, bazı tutuksuz sanıklar da bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Saat 10.20 sıralarında kimlik tespitinin ardından tutuksuz sanık Renginar Mola'nın savunmasıyla başlayan duruşma Güney Hastanesi'nin sahibi tutuksuz sanık Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu'nun savunmasının alınmasının ardından yarın 9.30'da devam edilmek üzere ertelendi.
'TAKİP ETTİĞİM HASTALARIN EPİKRİZLERİ YAZILMAMIŞTI'
Tutuksuz sanık Renginar Molla, "Yurtdışında okulumu bitirdim, önlisans mezunuyum. Bana ne dendiyse, görevim neyi gerektiriyorsa onu yaptım. Farklı hastanelerde çalıştım. En son Silivri Kolan Hastanesi'nde çalıştım. Fırat Sarı yogun bakım sorumlusuydu Hasan Basri Gök asistanıydı. Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Bana ne dendiyse, görevim neyi gerektiriyorsa onu yaptım. Hasta odaklı çalışmaya devam ettim. Evrak işleriyle Hasan Basri Gök ve Fırat Sarı ilgileniyordu. Benden epikriz ve basamak işleri istenmiyorlardı. Bebeklerle ilgili bir sıkıntı olduğunda Fırat Sarı'yı arıyordum, ona ulaşamazsam Hasan Basri Gök'ü arıyordum. Hasan Basri Gök, ona söylediklerimi Sarı'ya ileteceğini söylüyordu. Gıyasettin Mert Özdemir'i erişkin yoğun bakımından tanıyorum. Mehmet Salih Kara diye birini tanımıyorum. Mahkeme başkanının çapraz sorgu sırasında tape kayıtlarındaki Hasan Basri ile aralarında geçen denetim konuşmalarını sorması üzerine, sanık Molla, "Bana denetimle ilgili dikkat edilmesi gereken şeylerin bilgisini verdi Basri, basamakla ilgili söylenen kelimeler istem dışı söylenen kelimelerdi. Hasan Basri benim basamakları değiştirmemi istedi. Bunu da ona Fırat Sarı'nın söylediğini düşündüm. Basamak çekmek anladığım birşey değildi. Denetime geldiklerinde bana sürekli epikrizler soruldu. Benim takip ettiğim hastaların epikrizleri yazılmamıştı. Bunları Hasan Basri'nin yazması gerekiyordu. Hasan Basri Gök'ün hemşire olarak çalıştığından yönetimin haberi vardı. Fırat Sarı gelmeden önce epikrizleri doktorum yazıyordu. Daha sonra Fırat Sarı yazmaya başladı" dedi.
'NEDEN YOĞUNBAKIMI DOLDURMA PEŞİNDESİN'
Mahkeme başkanının sanık Renginar Molla'ya tape kayıtlarında yer alan Hasan Basri Gök'ün 'Epikrizleri düzenliyorum, normale çekiyorum' konuşmasını sorması üzerine sanık Molla, "Başka bir hastanede yaptığı işlemleri bana anlatıyordu. " yanıtını verdi. Sanık Molla, mahkeme başkanının 'Basamakların değiştirilmesiyle ilgili hiç sorgulamadın mı neden değiştiriyor?' sorusu üzerine ise, "Hayır sorgulamıyordum çünkü basamak yazmak benim görevim değildi. Mahkeme Başkanı'nın 'Neden yenidoğan yoğunbakımı doldurma peşindesiniz ve sürekli hasta alıyorsunuz?' sorusuna cevap veren Molla, "Konuşmalarda yanlış anlaşılma var Türkçem iyi olmadığı için bazı durumlar yanlış anlaşılmış olabilir." dedi. Mahkeme başkanı, 'Hepimiz Türkçe biliyoruz, konuşuyoruz. Senin Türkçen zayıf olabilir ama anlamadığın şeylere neden onay verdin?Neden Hasan Basri'ye, 'Sen asistansın neden doktorun yapması gereken şeyleri yapıyorsun demedin?' diye sordu. Cevap veren sanık Molla ise, "Ben elimden geleni yaptım. Yıllardır çalışıyorum, hiçbir şekilde bu şekilde çalışmadım. Ben kafamı kaldırıp kimlerle çalıştım hiç bakmamışım etrafa. Mahkeme üyesi ise sanığa, "Çalıştığın hastane kaç yataklıydı ve denetime geldiklerinde hastalar kaçıncı basamaktı' diye sordu.Sanık Molla ise "Yatakların hepsi dolu değildi, bebeklerin basamakları aynı değildi." şeklinde cevap verdi. Savcının 'Neden yenidoğan yoğunbakımı doldurma peşindesin ve sürekli hasta gönderilmesini istiyorsun hastaneye?' sorusu üzerine sanık Molla, "Benim hasta doldurma derdim hiçbir zaman olmadı, böyle bir yetkim de yok. Bebeğin yatması gerekirken yatmıyordu bundan bahsetmiş olabilirim, başka bir niyetim yoktu" cevabını verdi.
'ÜCRETLER BEBEK BAŞI BİN LİRA DİYORSUN'
Tutuksuz sanık Mustafa Kazan ise savunmasında, "Bağcılar Şafak Hastanesinde çalışmaya başladım sonra kendi isteğimle Kızılay Hastanesi'ne geçtim. Kendi isteğimle istifa ettiğimi beyan ediyorum ki ben Kızılay’da çalışırken gözaltına alındım. 2-3 ay daha görevime devam ettim sonra psikolojik olarak iyi olmadığım için emekliliğimi isteyerek memleketime taşındım. Şafak Hastanesi'nde çalıştığım sürede imza yetkim ve vekalet verilme yoktur. Görev tanımım idari personel olarak boya, hastanenin genel temizliği alanlarda görevlendirildim geri kalan temel durumlarda bir görevim yoktur. Yönetimin ricası üzerine sadece hastalarla ilgilendim. Ayrı olarak finans kısmında da yetki sahibim değildir. Örgüte bile isteye yardım, kamu kurum ve kuruluşlarını dolandırma suçundan yargılanıyorum. Birincisi böyle bir örgütün varlığını kabul etmiyorum sadece gözaltına alındığımda öğrendim. Kimseyle telefon görüşmem yoktur, telefonları dahi yoktur. Haricinde bahsi geçen örgütten de ne para alışım ne de para verişim görülmemektedir.
Buradaki isimlerle biraraya hiç gelmedim. Ne para aldım, ne para verdim. Sadece iki kez Gıyasettin Mert Özdemir'le konuştum" ifadelerini kullandı.
Savunmasına devam eden sanık Kazan, "En son Bağcılar Şafak Hastanesi'nde çalıştım, kendi isteğimle ayrıldım. Kimya bölümü mezunuyum.10 bin lira karşılığında Mert Özdemir'e bebek sevki istememi hastane yönetimi talep etti. Çapraz sorgu sırasında Mahkeme başkanının 'Tapelerde, 'Bebek başı ücretler, bebek başı bin lira.30 bebek getirdin 30 bin' diyorsun' cümleleri üzerine sanık Kazan, "Hastane yönetiminin Özdemir için dediğini aktardım. Mert de kabul etmedi zaten. Şafak Hastanesinde ben işe girdikten sonra Başhekim olarak Semiha Yavuz geldi. Maaşımı sabit hastaneden alıyordum" dedi.
'SAHA İÇİNDE AKTİF BAŞHEKİMİM'
Tutuksuz sanık Semiha Yavuz ise savunmasında, "Üzerime atılı hiçbir suçu kabul etmiyorum. Evliyim ve 2 evladım var. Her zaman insan sevgisi, vicdan, meslek aşkıyla işimi yaptığımı burada ifade etmek isterim. İstanbul’un en yüksek doğum oranına sahip ilçesi olan Bağcılar’da çalıştım ve başhekimlik yaptım. Bizim hastanemizde aylık 100-150 doğum gerçekleşirdi. Bağcılar, doğurganlık oranı en yüksek yer olduğu için tüm detaylara hakimdik ve bu doğrultuda çalışıyorduk.2022 yılı sonu Medilife'taki görevimden ayrıldım. 2023 yılında Şafak Hastanesinde başhekim ve çocuk doktoru olarak işe girdim. Saha içinde aktif başhekim olarak zaman zaman hasta hizmetlerini, hastanede problem varsa, aksaklık varsa ya da talep varsa bir problem varsa önce bunu konuşur varsa yöneticisine sonra bize iletilmesini öyle işlemesini isterdim. Denetimler geçirdik en önemli görevlerimiz bu denetimlerde istenen belgeleri sunmaktı olağan denetimlerde, yönetimini yaptığım hastanelerde kendimi yüzde 99 tescillendirdim. Bir hafta önce gelen denetim maillerinde ruhsata esas denetimlerde, hasta raporlarının eksiksiz olması için oturup çalışırdık" dedi.
'SANA VE EKİBİNE TEŞEKKÜRLER DEDİ'
Yavuz, "Olağan dışı denetimlerde, yenidoğan yoğunbakımda özellikle, denetime geldiklerinde hastaların nasıl tedavi aldıklarını, hangi 112 kanalı ve sevkle geldiklerini hasta dosyasından, hasta çarşaflarından o saate kadar olan epikrizleri de değerlendirdiler. Denetime gelen Kadıköy İlçe Sağlık müdürü olan bir doktor bana 'Semiha çok iyi işler yapıyorsun, belgeleri de gösteriyorsun Hasan Basri’yi arayarak ne istiyorsan söyle ona da bakalım herşeye cevap veriyor herşeyi getiriyor' dedi. Sonra 'Sana ve ekibine teşekkürler' dedi. İşleyiş içinde sahada aktif çalışanlara da yardım ederek, mutlu ve iyi çalışmamız gerekiyor ki bizden beklenen hizmeti yerine getirelim bunu da yaparken çok iyi keyif aldım. Kapıma gelen herkesi, kim olursa olsun karşıma alarak onu dinleyerek yaptım. Hastaların isteklerini, ne istediklerini dinleyerek kendim bizzat ilgilendim. Hastanın 3. basamak olması için sadece entübe olması yetmiyordu. Dışarıda bekleyen ailenin yanına da özellikle benim çıkmamı sağlardım. Herkes benim gibi tıbbi süreçlere hakim olmayabilir bu durumda yanıma da sorumlu hemşireyi de almayı unutmazdım” şeklinde konuştu.
'SÜRECİ İYİ YÖNETTİĞİMİZ DÜŞÜNÜYORUM'
Sanık Yavuz, "Yenidoğan yoğunbakım öyle bir yerki, bebek her an kötüleşebilir, birşeyler ters gidebilir, bu durumda dışarıda bekleyen aileye bilgi vermeye öncelik verirdim. Bilgi verdikten sonra onların anlayacağı dilde hangi tedavileri yapacağımızı nasıl yok izleyeceğimizi söylerdim. Yenidoğana da agresif davranmamalıyız; bebeklere tıpkı anne karnına gibi davranırdık. Bu yoğunlukta okumaya devam ederdim. Ailenin bana emanet ettiği insan yavrusunu büyütüyorum. Hekim olduğumu onlara hatırlatarak süreci iyi yönettiğimi düşünüyorum. Taburcu olma önemli bir süreçtir. Ailenin bundan sonra yapacaklarını detaylı anlatmam gerekiyor ki düzenli bir süreç olsun. Yapılacak bir takip süreci, kullanacak vitamin, ilaç var mı, onları anlatıyorum. Herhangi bir mesai kavramım olmadı. Hastaneye girdiğim anda yapmam gereken herşeyi düzenli şekilde yaptım. Hastanemizde yenidoğan yoğun bakımda kaç yatak var herhangi bir hasta taburcu olduğunda anlık veriler giriliyor. Yenidoğan yoğun bakımdan 112 nakil komuta merkezine şu kadar yatağım var, şu basamaklarda şu kadar boş yatağım var, mailini paylaşıp hasta kabul ederdik. Ünitedeki telefon olsun yenidoğan da telefon olsun saat kaç olursa olsun hep açtım” dedi.
'MERT'İ BANA HASTA SUNAN BİRİ OLARAK BİLİRİM'
Yavuz, "Mustafa Kazan, işe işletme müdür yardımcısıyla başladı. İşletme müdürü ise boştu. Bebek sevki konusundaki bilgileri burada, tapeler önüme konulduğunda ilk kez duydum. Benim ünitemin basamakları yoğun. Bana, sana aktif hasta getiriyorum, senin ünitene hasta sevki yapıyorum diyerek biriyle görüşmedim. Ben camiamda tıbbi süreçlerimle ilerledim. Başka doktorun yerine kaşe kullanma durumunu ilk kez burada gördüm. Benim sürecimde epikrizlerin, hasta çarşaf listesinin, eksik olmadan eş zamanlı yaptırdım. Denetim geldiğinde ekiplere dosyaları hemen verdim. Gıyasettin Mert ismini ilk kez burada duydum. Mert diye birini 112’den bana hasta sunan, tıbbı süreci bana ileten biri olarak bilirim. Benim telefonum 7/24 açıktır her zaman ulaşabilirler özellikle hasta konusunda. 112 servise bile şahsi telefonumu verdim. Şafak Hastanesine bebek sevkini yapan tek kişi bendim" dedi.
'500 GR ZATEN ÇEK FİŞİNİ GİTSİN DEDİ'
Savunması alınan tuksuz sanık hemşire yardımcısı Sanık Batuhan Çetin ise savunmasında "Ölen bebeklerin ailelerine başsağlığı diliyorum. Güney Hastanesinde stajımı yaptım. Sonra Hüseyin Günerhan tarafından işe alındım. Hüseyin gidince Damla Atak geldi. Komple yoğun bakım değişti. İşletme oldugunu biliyordum. Bunu tüm hastane biliyordu. Ben hemşire yardımcısı olarak çalıştım. Bebek Kaya öldükten 2-3 hafta sonra ayrıldım. Geceleri genelde İlker Gönen geliyordu. Kaya bebeğin ölümüne de doğumuna da şahit oldum. Bebek doğduktan sonra kimse müdahale etmedi. Yoğun bakıma alındı ve 2 gün sonra kanama oldu. Çok kötü kanıyordu. Gelmesi gerekenler hastaneye gelmeye tenezzül etmedi. Teslim aldığımızda bebek çok soğuktu. Monitör okumuyordu. Sorumluluğu ben hiçbir zaman kabul etmedim. Kendi üzerlerinden atmak için bebeğin ölümünü geceye bırakmak istediler. Damla Atak bana, 'Benim başım ağrıyor beni aramayın' dedi. Gece doktoru bebeğin kötü olduğunu görmüştü. Bebek gece saatlerinde daha da ağırlaştı. Rıza Keykubat Hoca'yı aradım gelmesi gerektiğini söyledim. Hoca bana '500 gram zaten çek fişini gitsin' dedi. Ben de vicdanımı rahatlatmak için kalp masajı yaptım. Yapmasam vicdanım rahat etmezdi. Benim sanık değil tanık olmam gerekiyor" dedi.
'DENETİME GÖNDERİLEN NÖBET LİSTESİ FARKLI GERÇEK DEĞİL'
Çetin, "Rıza’nın kaşesi hastanedeydi. Yoğun bakımda kamera vardı. Bir hemşire bacak bacak üstüne atsa arayıp indir bacağını denirdi. Ben yoldan geçen bir kişi kadar müdahalede bulundum. Yetkilerimde var mı yok mu onu da bilmiyordum. Yaşaması için çabam var; ama ihmalden yargılanıyorum. Takdir sizindir. Denetime gönderilen nöbet listesi farklı gerçek değil. Sadece bebek Kaya’nın öldüğü gün doğru. Savcının Kaya bebekle ilgili sorusuna sanık Çetin, 'Damla beni arayıp, denetim geldi. Kaya bebekle ilgili Oktay geldi müdahale etti diyeceksin' dedi. Rıza Keykubat kendini çocuk doktoru olarak tanıttı. Damla bana 'Çocuk doktoru' dedi; ama bunu söylerken tek ben yoktum 3-4 kişiydik. Gıyasettin’i simsar olarak bilirim. Hastaları getiriyor olarak biliyorduk. Yüz yüze konuşmuşluğumuz yok. Damla Atak ile Gıyasettin sürekli iletişim halindeydi. Kamera kayıtlarından bizi sürekli uyaran Müzeyyen’di. Sanık Hüseyin Günerhan için, açık açık ben Şeyhmusum demiyordu; ama kahvedeki adam onu doktor olarak biliyordu.
Sanık Çetin sanık avukatlarının kendisine soru sorması sırasında, "Damla Atak hastaneye geldikten sonra hiçbir şekilde hastanede yenidoğanda doktor görmedim. Evde yatmak daha rahat gelmiş demek ki doktora, ben haber vermişim gelmemiş. Ben elimden geleni yapmışım daha ne yapabilirim? Ölecek diye bırakılan bir bebekti Kaya bebek" cümlelerini kullandı. Sanık Hüseyin Günerhan söz alarak sanığa, 'Kendini hastalara doktor olarak tanıtıyor muydun tanıtmıyor muydun?' diye sordu. Sanık bu soruya, "Beni bu tipte doktor olarak tanıtsam inanacak bir kimse var mı acaba? Bakın tipime 2 yıl önce daha küçük gösteriyordum. Tüm hastalar beni asistan hemşire olarak tanıyordu zaten" şeklinde yanıt verdi.
'BEN ELİMDEN GELENİ YAPMIŞIM DAHA NE YAPABİLİRİM'
Sanık Çetin sanık avukatlarının kendisine soru sorması sırasında, "Damla Atak hastaneye geldikten sonra hiçbir şekilde hastanede yenidoğanda doktor görmedim. Evde yatmak daha rahat gelmiş demek ki doktora, ben haber vermişim gelmemiş. Ben elimden geleni yapmışım daha ne yapabilirim? Ölecek diye bırakılan bir bebekti Kaya bebek" cümlelerini kullandı. Sanık Hüseyin Günerhan söz alarak sanığa, 'Kendini hastalara doktor olarak tanıtıyor muydun tanıtmıyor muydun?' diye sordu. Sanık bu soruya, "Beni bu tipte doktor olarak tanıtsam inanacak bir kimse var mı acaba? Bakın tipime 2 yıl önce daha küçük gösteriyordum. Tüm hastalar beni asistan hemşire olarak tanıyordu zaten" şeklinde yanıt verdi.
'SGK'YA FATURA EDİLMİYOR DEDİM'
Sanık Başhekim Ali Dirik, “Güney Hastanesinde çalışıyorum. Medisense şirketini daha önce hiç duymadım. Fırat Sarı'yı da tanımam. Hemşire bulma konusunda sıkıntı çekiyoruz. Fırat Sarı'ya bir doktor aracılığıyla ulaşıldı. Danışmanlık adından hizmet alındı. Baktım ilaç kutuları var. Hemşireleri çağırdım. Hemşirelere 'Bu ilaçları uyguladınız mı?' dedim 'Hayır' dediler. Kullanmadıklarından emin oldum. Fırat Sarı'yı aradım, 'Bunlar SGK'ya fatura edilmiyor' dedim. Yolsuzluk orada başladı. Dosyaları incelemeye başladım, eksiklik vardı. Fırat Sarı'ya eksik dosyaları getirmesini söyledim. Birazını getirdi. İlaçları tarif etmesini söyledim. Tarif edemedi. Hastaneye geldi, tartıştık. Bana 'Savcı tanıdığım var' dedi. Bende artık danışmanlık hizmeti almamaya karar verdim. Ben onların hemşirelerini çıkardım. Yenidoğan yoğun bakımını yeniden düzenlemem gerekti. Damla Atak'ı sorumlu yaptım. Gündüz Doktor Oktay Bey vardı. Şeyhmus Bey'in ayrılması için ihbar süresi vardı. Şeyhmus Bey'in istifasının olduğu gün başka bir doktorun girişini yaptım" dedi.
'DOKTORLAR KORKUYORDU'
Dirik, “Kaya bebekle ilgili, gece beni gebelik zehirlenmesi var diye aradılar. Farklı yerleri aramışlardı. İstanbul'da yer bulunmaması imkansız. Ama o saatte kimse o hastanın riskini almazdı. Doktorlar korkuyor artık. Ben alırım dedim. Öğrendim ki bebek 500 gram doğmuş, anne stabil gidiyor. İkinci günde Oktay Bey gündüz bebeğe baktı. Ben anneye bakarken anne biraz toplandı. Gidip sık sık bakıyorum. Damla'ya siz bebeğe ne yaptınız ne ettiniz dedim. Oktay beyde gerekeni yaptık dedi. Anneyi taburcu ettik. Sabah 11 gibi denetleme ekibi geldi. Denetim esnasında bir savcı sohbeti geçiyor. Evrakta Yavuz Engin yazıyor. Büyükçekmece yazıyor. Fırat Sarı bana savcı tanıdığım var demişti. Zaten sürekli kavga ediyorduk. Bende o zaman o savcı bu savcı dedim. Biz Bakırköy'e bağlıyız. Bakırköy'den gelmesi gerekiyor. Bebek kötüleştiğinde Rıza Bey'in eşine haber verip gelmesi gerekiyordu. Hastanede gündüz doktor var, gecede ekip var. Batuhan'ın Doğukan'ı arayıp alt katlarda birileri var, oraya gitmesi gerekiyordu. Gece, acil bir durum olduğunda anestezi acil mücadele ediyordu. Onlar icapçıya haber veriyordu. İcapçı Şeyhmus Bey'di. Şeyhmus Bey'de gelmiyorsa illaki birini gönderirdi" dedi. Mahkeme Başkanı'nın 'Bizde bu savcıyı bulacağız' cümlesinin geçtiği tapelerinin sorulmasına üzerine sanık, "Bu Fırat Sarı'nın kulağına gitsin diye söyledim. Kaya bebeğin ölümünden bir gün önce Şeyhmus Çelik olsaydı şikayet etmezlerdi diye düşünüyordum. Şeyhmus Çelik, Fırat Sarı'nın referansıyla gelmişti. Ayrılacağını biliyordum. Ama doktor bulamıyordum" dedi.
'ŞİKAYETİ SEN YAPTIN DEĞİL Mİ DİYE ARADIM'
Esenler Güney Hastanesi'nin sahibi tutuksuz sanık Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu, “Hastanedeki doğum oranlarının artması üzerine doktor ihtiyacı oluşturdu. Bir arkadaşımın önerisiyle Fırat Beyi aradım. Kendisi hastaneye geldi. Konuştuk, birçok hastaneye danışmanlık hizmeti verdiklerini söyledi. Ben neonatologlarının da olduğunu öğrenince memnun oldum. Olumlu buldum. Başhekim Ali Bey'de arayış içindeydi. Kendisini çağırıp 'Böyle bir danışmanlık şirketi var, siz ne dersiniz' diye danıştım. Ali Bey'le de tanıştırdık kendilerini. Kabul ettik ve süreç başladı. Danışmanlık şirketiyle ilgili sıkıntılar olunca Ali Dirik gelerek, 'Danışmanlık şirketinde sıkıntılar var, uyardık bir de siz konuşun' dedi. Ben de Fırat Bey'i görüşmek için çağırdım. Fırat Beyle konuşmaya başladık ama başhekimi tehdit etmeye, hakaret etmeye başladı. Başhekimimiz bağırdı, 'Bir türlü ilacı izah edemiyorsun' diye. O da 'Böyle bir şeyi kabul etmiyorum' dedi. Ben de 'Tamam, artık sizinle çalışmıyoruz' dedim. Fırat Bey daha önce, 'Merak etmeyin tanıdıklarım çok. Büyükçekmece'de savcı tanıdığım var' demişti. Olağanüstü denetimde de savcı Büyükçekmece'den gelince şikayeti onun yaptığını düşündüm. Akşam kendisini aradım, 'Şikayeti sen yaptın değil mi?' diye sordum. Yoksa Büyükçekmece Başsavcılığı'ndan neden gelsinler" ifadelerini kullandı.
'İSPAT EDEMEDİĞİNİZDE ŞİKAYET DE EDEMİYORSUNUZ'
Yurtoğlu, “Danışmanlık sürecinde hastalardan şikayet almadık. Ödemeler için Fırat Sarı hastaneye fatura kesiyordu. Ödemeyi Medisense şirketine yapıyorduk. Faturalarda çok para olmuyordu, 30-40 bin lira gibi rakamlardı. Fırat Sarı ile anlaşmayı bitirmemizin asıl nedeni ilaçlardı. SGK'nın ödemediği ilaçlardı. Ben sonrasında arayıp 'Sen yaptırdın' dediğim için çok üzüldüm. O yapmamış. İlaçlarla ilgili hastanede sorun olup olmadığının sorulması üzerine, 'İspat edemediğinizde şikayet de edemiyorsunuz' dedi. Kamera kayıtlarının neden olmadığının sorulması üzerine Yurtoğlu, Benim bilgim yok. Böyle bir talimatım da olmadı. Geceleri hapçı tipler geliyordu çalışanlara zarar veriyorlardı. Emniyet bize 'kamera koyun' dedi. Kamerayı mecburiyetten koyduk. Hastaneye hiçbir cihazı, malzemeyi almamazlık etmedik. Kendisi de orada 5 kere ameliyat oldu. Torunları da bu hastane doğdu, vicdanlı biri olduğunu ve kimsenin zarar görmesini istemediğini söyledi" dedi.
'TAKDİR SİZİN'
Mahkeme başkanının, 'Vicdanlıyım dediniz. Bu olaylardan sonra Ali Bey'e 'Bu olayı araştır' dediniz mi?' sorusuna karşılık Yurtoğlu, "Kadın doğum doktorumuz böyle şikayetler olunca çok üzüldü, 'Abla keşke almasaydık hastayı, başın belaya girdi' dedi. Ben hiçbir doktoruma müdahalede bulunmam. Bu bebeğin değil, annenin hayatı kurtarılmaya yönelik bir davranış. Örgüt suçlamasını hiçbir şekilde kabul etmiyorum. SGK'yı zarara uğratmak gibi çabam olamaz. Zaten bebek yoğun bakım çok getirisi olan bir yer değildi. Takdir sizin" dedi.