Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: Savunma sanayindeki kararlı yürüyüşümüzü devam ettireceğiz
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TUSAŞ’a yönelik terör saldırısına ilişkin, “Birtakım ülkelere teknolojik olarak bağımlıysanız, silah sistemlerinizde, güvenlikte bağımlıysanız, siyasi olarak da tam bağımsız hareket edemezsiniz, ama bu alanlarda, bu stratejik alanlarda kendi teknolojinizi, kendi kabiliyetlerinizi geliştirirseniz tam bağımsız olma imkanına da kavuşmuş olursunuz. Dolayısıyla şunun altını bir kez daha çizmek istiyorum; ne yaparlarsa yapsınlar biz savunma sanayindeki bu kararlı yürüyüşümüzü devam ettireceğiz” dedi.
Diyarbakır’a ziyaret ve açılışlar için gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bir otelde ‘Diyarbakır İş Dünyası Buluşması’ programında iş insanlarıyla bir araya geldi. Programa, Yılmaz’ın yanı sıra Vali Murat Zorluoğlu, AK Parti Diyarbakır milletvekilleri Galip Ensarioğlu, Suna Kepolu Ataman, Mehmet Said Yaz, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya da katıldı.
Burada konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Ankara’da TUSAŞ’a düzenlenen terör saldırısına değinerek, “Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerimize, çalışma arkadaşlarına, milletimize baş sağlığı diliyorum. Yaralılar var. Önemli bir kısmı taburcu edildi ama halen sağlık açısından hastanelerde olan yaralılarımız var. Onlara da acil şifalar diliyorum. Bu terör eylemi, 85 milyona, 81 ilimize kasteden bir terör eylemidir. Hepimizin huzurunu bozmaya, birliğini, beraberliğini, kardeşliğini bozmaya yönelen terör eylemidir. Bölücü terör örgütü ve onun arkasındaki yapıların ülkemizin huzurunu demokrasisini gelişmesini engellemeye dönük yaptıkları, organize ettikleri bir terör eylemidir. Siyasi görüşü ne olursa olsun, etnik kimliği, dili, dini, mezhebi ne olursa olsun 85 milyonun hep birlikte lanetlediği, karşı çıktığı bir terör eylemi olduğunu ifade etmek istiyorum. Terör örgütleri yaptıkları insanlık dışı hadiseleri meşrulaştırmak için çeşitli kimliklerin arkasına sığınmaktadırlar. Nasıl ki FETÖ, DEAŞ gibi terör örgütleri dini kimlikleri kullanarak insanlık dışı eylemler yapıyorlarsa, PKK terör örgütü de Kürt kimliğini istismar ederek, bu kimliği maske olarak kullanarak insanlık dışı eylemler yapmaktadır. Nasıl FETÖ ve DEAŞ Müslümanları temsil etmiyorlarsa, PKK terör örgütü de Kürt kardeşlerimizi temsil etmemektedir. Yaptıkları terör eylemleri, bugüne kadar yapılanlara baktığımızda en fazla Doğu’da Güneydoğu’da yaşayan insanlarımıza zarar vermiştir. Demokrasiye, kalkınmaya, insanların huzuruna zarar vermektedirler. Diyarbakır ve Güneydoğu terör eylemlerinden çok çekti. Buradaki terör eylemleri Diyarbakır’ın potansiyelini hayata geçirmesine, sosyal hayatında, ekonomik hayatında arzu ettiği düzene ulaşmasında en büyük engel oldu. Bugüne ise çok şükür, bugün yaşanan terör saldırılarını bir tarafa bırakacak olursak, ülkemizdeki huzur ortamının pekişmesi, çok farklı bir atmosfer oluşturmuş düzeyde. Her alanda hızlı bir gelişim, toparlanma süreci içerisinde Diyarbakır ve Güneydoğu. Buna engel olmaya çalışanlar var. Hep birlikte bunun karşısında durursak başaramayacaklar. Bu bölge üzerinde hesapları olan uluslararası güç odakları var. Kendilerince, bu bölge üzerinde bir tasarım oluşturup, onu hayata geçirmeye çalışıyorlar ve kendi menfaatlerine yönelik olarak yaptıkları bu tasarıma maalesef bölgede yaşayan birçok insanı, çeşitli yollarla yöntemlerle alet ediyorlar. Bugün Orta Doğu'ya baktığınız zaman Gazze'de şu anda soykırım suçuyla yargılanan ülke hariç olmak üzere hiçbir güçlü devlet istemiyorlar. Bu bölgede bütün devletleri zayıflatmak, bütün toplumları zayıflatmak istiyorlar. Bunu görmemiz lazım. Ama bunu başaramayacaklar. Türkiye Cumhuriyeti birlik beraberlik içinde güçlü bir şekilde yoluna devam edecektir ve bu bölgede komşularıyla birlikte, bu bölgede yaşayan bütün toplumlarla birlikte gerçek anlamda bu bölgenin sahibi olarak, ev sahibi olarak bu bölgedeki emperyalist hedefleri olanlar değil, bu bölgenin asıl sahipleri kazanacaktır” dedi.
‘TÜRKİYE, SAVUNMA SANAYİİNDE BÜYÜK ATILIMLAR YAPTI
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, savunma sanayinde Türkiye’nin büyük atılımlar yaptığını ifade ederek, “Geçmişte birtakım ülkeler bize paramızla bazı sistemleri satmazken, şimdi bize satmadıkları bu ürünleri kendimiz üretiyoruz. Ürettiğimiz gibi ihraç ediyoruz. Geçen sene savunma sanayimizin ihracatı 5,5 milyar doları buldu. Bu sene 6,5 milyar doları aşacak, 7 milyar dolar gibi bir hedef var. İnşallah o da yakalanır. Daha dün fuara gittim. Madem savunma sanayini hedefliyorlar, engellemeye çalışıyorlar. Bizim daha büyük bir azimle, daha büyük bir kararlılıkla savunma sanayine sahip çıkmamız lazım. Bir ülkenin tam bağımsızlığı da buradan geçiyor. Birtakım ülkelere teknolojik olarak bağımlıysanız, silah sistemlerinizde, güvenlikte bağımlıysanız, siyasi olarak da tam bağımsız hareket edemezsiniz ama bu alanlarda, bu stratejik alanlarda kendi teknolojinizi, kendi kabiliyetlerinizi geliştirirseniz tam bağımsız olma imkanına da kavuşmuş olursunuz. Dolayısıyla şunun altını bir kez daha çizmek istiyorum; ne yaparlarsa yapsınlar biz savunma sanayindeki bu kararlı yürüyüşümüzü devam ettireceğiz. Buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza da şükranlarını sunuyorum. Bir vatandaş olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak bütün makam mevkilerden ali bir şekilde. Siyasi bir kararlılık olmasa, Türkiye bugün bu noktaya gelmezdi. Son 20 yılda yüzde 80 dışa bağımlı bir yapıdan, yüzde 80 kendi içinde milli yerli üretim yapan bir yapıya ulaştı savunma sanayimiz. Bugün kendi insanlı, insansız hava sistemlerimizi, helikopterlerimizi, denizaltılarımızı yapma noktasına geldik, işte birçok silah sistemini kendi içimizde imal ediyoruz ve ihraç ediyoruz. Bu sadece güvenliğimiz açısından değil, katma değeri yüksek bir ekonomik yapı oluşturmamız bakımından da son derece önemli. Hazır silahları bize satmaya alışmış, bizi bağımlı hale getirmeye alışmış olan çevrelerin elbette bundan rahatsız olması çok normal. Ama kim rahatsız olursa olsun biz bu gücümüzü, sistemlerimizi geliştirmeye devam edeceğiz ve çok daha üst noktalara ulaşacağız. TUSAŞ’ı ziyaret ettim hem Ankara'da hem de İstanbul'daki stantlarını. Oradaki çalışanlarla bire bir görüştüm ve şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim, eskisinden de daha azimli eskisinden de daha güçlü bir şekilde savunma sanayi çalışanlarımız yoluna devam edecek. Bu terör eyleminde yaralanan bir kardeşimiz gece hastanede tedavi olmuştu. Ertesi gün sabah TUSAŞ’ı ziyaret ettiğimizde gelip mesaiye başladığını ve çalıştığını gördük. Gerçekten bu çok büyük moral verdi hepimize. Yine İstanbul'daki standı ziyaret ederken burada çalışanları da dinleme imkanım oldu. Orada da bir kardeşimiz yine aynı hadisede yaşamış, işte kulaklarında birtakım sıkıntılar olduğu halde gelmiş İstanbul'daki görevinin başına. Dolayısıyla bizim milletimiz böyle bir millet inşallah bu yapılanlar azmimizi, kararlılığımızı daha da artırıyor. Terörle mücadeleden en küçük bir taviz vermeden içeride ve dışarıda nerede bir tehdit varsa en güçlü şekilde terörle mücadelemizi sürdüreceğiz. Ama aynı zamanda da en güçlü şekilde demokrasi ve kalkınma mücadelemizi de devam ettireceğiz. Farklılıklarımıza birlikte ortaklıklarımızı yücelterek, kardeşliğimizi yücelterek hukuk devletini, demokrasiyi çok daha ileri standartlara taşıyarak ülkemizi çok daha güçlü yardımlara ulaştıracağız ve bunu da 85 milyon olarak 81 ilimizle yapacağız, hep birlikte yapacağız. Kardeşliğimize, birliğimize, beraberliğimize kastedenlere de en güzel cevap bu olacak diye inanıyorum” diye konuştu.
'TÜRKİYE EKONOMİSİ ZOR BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR'
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye ekonomisi olarak zor bir dönemden geçtiğimizi ifade edebilirim. Dünyanın, bölgemizin zor bir dönemindeyiz. Bir taraftan pandemi sonrası hâlâ tarihi seviyelere gelmemiş bir küresel ekonomik ortamdayız. 20 yıllık ortalamalara baktığımızda yüzde 3,6 civarında dünyada bir ortalama büyüme varken son yıllarda bu 2,5’lara civarına, 2,6’lar civarına düşmüş durumunda. Bir toparlanma süreci var ama hala eski ortam oluşmuş değil. Dünyada bir taraftan da enflasyonla mücadele var. Buna yönelik para politikalarının getirdiği daha daralmış bir dünya talebinden bahsedebiliriz. Öyle bir ortamdayız. Bir taraftan da bölgemizde jeopolitik maalesef olumsuzluklar var. Kuzeyimizde Ukrayna, Rusya savaşı güneyimizde hepimizin içini yakan ve Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçuyla yargılar, eylemler var Gazze'de. Bir taraftan da geçen yıl tarihimizin en büyük deprem afetini yaşadık. Diyarbakır da bundan belli oranda maalesef payını aldı. Bu deprem afetinin yaralarını sarma sürecindeyiz. Bütün bunlara rağmen ekonomimiz büyümeye, istihdam üretmeye devam ediyor. Orta vadeli programımızda belirlediğimiz hedeflerin birçoğuna ulaşmış durumdayız. Hatta birçoğunda hedeflerimizin de ötesinde iyileşmeler sağlamış durumdayız. Bütçe açığımız geçen yıl ön gördüğümüzün çok daha altında bir seviyede. Bu sene 4,9 gibi bir rakama inecek. Gelecek sene inşallah milli gelire oranla bütçe açığımızı yüzde 3’lere düşüreceğiz. İhracatımız bu zorlu şartlara rağmen artıyor. İthalatımız azalıyor. Turizm gelirlerimizi iyi gidiyor. Dolayısıyla cari açığımız oldukça düşük seviyelere inmiş durumda. Bu da dövizi olan ihtiyacımızı azaltıyor. Döviz rezervlerimiz tarihi yüksek seviyelere çıktı son bir yıl içinde. Merkez Bankamızdaki brüt rezervler 160 milyar dolara yaklaştı. Net rezervler yine oldukça yüksek seviyelere çıktı. Kur Korumalı Mevduat çok ciddi oranda eridi. 40 milyar doların biraz üstünde bir seviyeye kadar düştü. Geçen gün 127 milyar dolarlar civarındaydı. Orada çok ciddi bir düşüş söz konusu. Diğer taraftan ülkemizin bütün bu göstergelerindeki iyileşmeler ülke risk primini düşürmüş durumda. Bu da dış borçlanmada kamunun ve özel sektörün dış borçlanmasında finansa erişimi ve finansın maliyetinin aşağıya çekiyor. Kredi derecelendirme kuruluşları yatırım ortamı açısından, her 3 kredi derecelendirme kuruluşu da notlarımızı arttırdı. Bunun olduğu tek ülke Türkiye. Bütün bu politikalarımızın özünde enflasyonu düşürmek var. Türkiye'de de enflasyon belli seviyelere ulaştı. Biz de geçen yıl planımızı, programımızı ortaya koyarken şunu söylemiştik; 3 dönem olacak demiştik. Burada sizlerle de paylaşmıştık. Bir geçiş süreci olacak, bir dezenflasyon süreci olacak, sonra da kalıcı fiyat istikrarı dönemi olacak demiştik. Geçiş sürecini tamamladık. Az önce size verdiğim birçok gelişme o geçiş sürecindeki gelişmeler. Risklerimizi azalttık, kaynaklarımızı arttırdık, temellerimizi sağlamlaştırdık. Dolayısıyla o geçiş süreci sonucunda enflasyonla çok daha güçlü mücadele edecek ortamı oluşturmuş olduk. Haziran ayı ile birlikte de ikinci dönem dediğimiz dezenflasyon dönemi başladı. Bu dezenflasyon döneminde de son 4 ayda enflasyon oranında yüzde 26’nın üzerinde, 26 puanın üzerinde bir düşüş gerçekleşti. Mayıs ayında en yüksek değerine çıkmıştı. Biliyorsunuz 75,5 gibi bir rakama geldiğimiz noktada 49,4 gibi bir rakama inmiş durumda manşet enflasyonu dediğimiz TÜFE enflasyonu. Üreticisi enflasyonu daha da altında. Bunun maliyetleri gösteren ÜFE dediğimiz enflasyon bunun da altında. Bu süreç devam edecek ve önümüzdeki yıl hedefimiz yüzde 20’nin altına bu rakamı düşürmek. 2026 hedefimiz ise tek haneli rakamlara ülkemizi tekrar kavuşturmak. Bunu çok önemli görüyoruz. Çünkü enflasyonun olduğu ortamda ön görülebilirlik kalmıyor. Ön görülebilirliğin olmadığı ortamda da yatırım ortamı olumsuz etkileniyor, tüketim olumsuz etkileniyor, kalıcı sosyal refahı için, ön görülebilirlik için, yatırım ortamının kalıcı iyileşmesi için bu süreç, bu mücadele çok kıymetli kamusuyla özel sektörüyle, çalışanlarıyla, tarım kesimiyle, finans kesimiyle, bütün taraflarla bu süreçte istişareler içindeyiz ve inşallah ülkemiz bu sorunu da geride bırakarak sürdürülebilir büyüme ve kalıcı sosyal refahla yoluna devam edecek. Konjonktürel aylık bazı dalgalanmalar her zaman olabilir ama bir programınız varsa, istikametiniz doğruysa eninde sonunda ve hedeflerinize ulaşırsınız. Dış şartlar bazen olumlu, bazen olumsuz etkileyebiliyor. Ama programımız istikametinde devam ediyor ve İnşallah az önce bahsettiğimiz sonuçları hep birlikte göreceğiz. Görmeye başladık, daha da göreceğiz. Özellikle hizmet sektörlerinde biraz katılık var, mal piyasalarında büyük oranda bu çözüldü aslında, temel mallarda örneğin şu anda yüzde 30’un altına inmiş durumdayız. Genel mal enflasyonunda yüzde 40’ın biraz üstündeyiz ama hizmet enflasyonu biraz yüksek, o da ortalamayı yukarıya taşıyor. Orada da kırılmalar olacaktır.”
‘DİYARBAKIR POTANSİYELİ YÜKSEK BİR İLİMİZ’
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Diyarbakır’ın hem bölgesinde hem uluslararası alanda ekonomik bir merkez olarak, çok önemli rol oynayabilecek potansiyeli yüksek bir kent olduğunu ifade ederek, “Cenabı Allah her türlü nimeti bahşetmiş. Yeter ki biz onları değerlendirmesini bilelim. Biz de kamu olarak bu potansiyelin harekete geçmesi için ciddi yatırımlar yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Ulaştırmada Erzurum-Bingöl-Diyarbakır projesi için, sadece bu proje için 2024’te verdiğimiz ödenek 1 milyar 248 milyon Türk lirası. Diyarbakır-Silvan ayırımı Hani yolu için 440 milyon, Diyarbakır-Mardin projesine 295 milyon, Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa (Akziyaret Havaalanı-Hilvan) projesi için 280 milyon, Diyarbakır-Mardin ayrımı Bismil-Batman projesinde 182 milyon, yıllık ödenekler bunlar. Bu sene için tahsis ettiğimiz ödenekler var. Demiryolunu elektrifikasyon ve sinyalizasyon için tahsisatlarımız söz konusu. Sayın valimizin altını çizdiği tarım sektörü çok önemli. Diyarbakır'da geçen yıl 2.4 milyar lira tarımsal destek vermişsiniz Diyarbakır'a, bu yıl da devam ediyoruz. Sulama projelerimiz çok önemli ve öncelikli tarım sektöründe. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün sulama sektöründe bulunan yaklaşık 70 milyar liralık proje tutarı olan Silvan Birinci Merhale projesinin tamamlanması için gayret ediyoruz. Bu yönde odaklanmış durumdayız” dedi.
‘NE YAPARLARSA YAPSINLAR BİZ BU PROJEYİ TAMAMLAMA GAYRETİ İÇİNDEYİZ’
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün bölgede birçok projesinin olduğunu belirten Yılmaz, “Silvan projesi bu bölgenin en önemli projesi. Muazzam bir tarımsal potansiyel harekete geçmiş olacak. GAP projesinde Atatürk Barajı’ndan sonra en büyük sulama projesidir. Diğer projeler büyük oranda bitti biliyorsunuz, Silvan’ın bitmesiyle sulama projelerinde de GAP büyük bir merhale kat etmiş olacak. Maalesef bu projeye geçmişte terör örgütünün çok ciddi saldırıları oldu. Bir taraftan ‘Bu bölgeye hizmet gelmiyor’ söylemleri yapıp, bir taraftan da bu bölgenin en büyük sulama projesine yapılan saldırıları da Diyarbakır halkının ve milletimizin her zaman hatırlamasında büyük fayda var. Ne yaparlarsa yapsınlar biz bu projeyi tamamlama gayreti içindeyiz ve bu proje bittiğinde tarımsal üretimde adeta bir patlama yaşayacak Diyarbakır. Bu tarımsal üretimi de mutlaka katma değeri yüksek hale getirmemiz lazım. Elbette tarımsal üretim önemli ama artan tarımsal üretim, sanayi ve ticaret boyutları itibariyle de değerlendirilmeli. Diyarbakır, kendisini şimdiden buna hazırlamalı. Biraz uzun vadeli bir perspektif ama buna mutlaka Diyarbakır’ın iş dünyasının kendisini hazırlaması lazım. Bu tarımsal patlama olduğunda, bu tarımsal üretim artışı olduğunda bunu nasıl gıda sanayi başta olmak üzere sanayiye dönüştüreceğiz, nasıl katma değerini yükselteceğiz ve ticaretini nasıl geliştireceğiz? Bunlar üzerinde şimdiden planlamalarımızın yapılması lazım. Silvan projesinde rakamlar çok büyük gerçekten. Bakın sadece Silvan Barajı deplase yollarının maliyeti 5,4 milyar Türk Lirası ve bunlar hep programlanmış projelerimiz. Bunun dışında da 42 milyar lira proje tutarı olan Kral Kızı Dicle birinci merhale; Kral Kızı Dicle ikinci merhale, Kolludere barajı ve sulaması, Çermik Kale müstakil projeleri gibi birçok projemiz var. Buralardan da 125 bin hektar alan sulamaya açılacak. Yani bunu da ilave ettiğinizde muazzam bir alandan bahsediyoruz. Türkiye'deki gıda enflasyonuna dahi etki edebilecek ölçekte yatırımlardan bahsediyoruz. İnşallah bu projeler hem bu bölgemize bereket getirecek hem de ülkemizdeki gıda arzı meselesinde çok büyük katkıları olacak. Depremden dolayı onarımlar da devam ediyor sulamada. 1,5 milyar liralık bir projemiz var. Bu kapsamda yürüttüğümüz. Yine göletlerimiz var. Detaylarına gitmek istemiyorum. Birçok bu anlamda Devlet Su İşlerimizin projesi var. İçme suyu projesi var. 2.2 milyar liralık bir içme suyu projesi ile ikinci merhale projesi devam ediyor. Bunlar DSİ kapsamında yürüttüğümüz çalışmalar. Ayrıca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızla birlikte Bismil su ve atık su tesisi projesini yürütüyoruz. Deprem sonrası yine iyileştirme ve yeniden imar kapsamında isme suyu ve atık altyapı tesisleri yapım işleri için 3.3 milyar liralık bir kaynağı Diyarbakır'a tahsis etmiş durumdayız. İmalat sanayinde de OSB’lerle ilgili çalışmalar bir yürütüyoruz. Diyarbakır 4’üncü etap OSB’nin arıtma tesisi inşaatı tamamlandı. Diyarbakır Karacadağ’ın altyapı ve arıtma tesisi projeleri devam ediyor. Yine Ergani eksik sanayi sitesinin yapım işi çalışmaları devam ediyor. Bunları çok önemli görüyoruz. Diyarbakır’ın sanayileşmesi lazım. Ben ilk Kalkınma Bakanı olarak geldiğimde Diyarbakır OSB’ye gittiğimde ‘Kaç kişi çalışıyor’ diye sorduğumda, 2 bin küsur bir şey denmişti. Şimdi geldiğimiz noktada, az önce valimiz son rakamı söyledi, çok sevindim gerçekten. 22 bin çalışanı var ama bu yeter mi, bu da yetmez. Diyarbakır'da OSB’lerde en az 100 bin kişinin çalışması lazım. Diyarbakır’ın bu potansiyeli var. Tekstil OSB de de 6 bin kişi var, diğerlerinde de inşallah artacaktır. İhracat rakamları da hakikaten Diyarbakır'a yakışmıyor. 331 milyon. Çok arttı son yıllarda ama bunun mutlaka milyar dolarlarla ifade edilen seviyelere ulaşması gerekiyor. İnanıyorum ki bunu da Diyarbakır başaracak, sizlerle birlikte” diye konuştu.
‘GÜNEYDOĞU ÇOK DAHA HIZLI BİR ŞEKİLDE BÜYÜYECEK, ENGELLEMEYE ÇALIŞANLAR BAŞARILI OLAMAYACAK’
Yatırımlarla bölgenin daha hızlı büyüyeceğini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:
“Şunun altını bende çizmek istiyorum. Huzur ve güven ortamı, temel altyapılara yapılan yatırımlar, eğitime yapılan yatırımlar, teşvik politikaları, bütün bunları birleştirdiğiniz zaman, yatırım ortamı dediğimiz bir şey var, bu yatırım ortamı oluşuyor. Bir bölgenin sadece kamu yatırımlarıyla kalkınması mümkün değil. Kamu yatırımları işin bir bölümü, daha çok altyapı, ulaşım, OSB’ler arıtma tesisleri… Esas üretken yatırımı yapması gereken özel yatırımlardır. Tarımda, sanayide, turizmde, huzur ve güven ortamıdır. Bakın, terörün 2 türlü maliyeti var. Birincisi doğrudan maliyetleri, can kaybı, mal kaybı gibi. İkincisi dolaylı maliyetleri. Buna ekonomide ‘Alternatif maliyet’ diyoruz. Terör olduğu için gelmeyen turist bir maliyet, terör olduğu için burada yatırım yapılmaması bir maliyet, tam aksine buradaki sermayenin batıya, başka bölgelere göç etmesi bir maliyet. Nitelikli elemanın gelmemesi bir maliyet. Bütün bunları şu anda ortadan kalkmış durumda. Şu anda öyle bir mazeretimiz yok. Hakikaten bir güven ortamı var Diyarbakır'da, huzur ortamı var. Bunun da sonuçlarını görüyoruz. Yalnız şunun da altını çizmek isterim. Terörün yıkıcı etkileri kısa sürede gerçekleşiyor. Hemen bu etkileri görüyorsunuz. Terörle de ortadan kalktığı, huzurun oluştuğu ortamın yapıcı etkileri ise biraz zaman alıyor. Hemen olmuyor maalesef, yıkılan şey hemen tamir olmuyor. O biraz zaman istiyor ama bu sürece girilmiş durumda. Diyarbakır da, Güneydoğu da bu sürece girmiş durumda. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızla birlikte yeni bir eylem planı da hazırlamış durumdayız. Onu da ifade etmek isterim. Kabinemize de bu sunuldu geçtiğimiz ay. GAP, DAP, DOKAP ve KOP için yeni eylem planları oluşturmuş durumdayız. Muhtemelen önümüzdeki ay GAP’la ilgili eylem planını bölgemizde bütün sivil toplum kuruluşlarını da davet ederek, Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nu da bölgede toplayarak ilan edeceğiz. DAP’ı yine aynı şekilde, Doğu Karadeniz'i, KOP’u hepsini aynı şekilde her birini kendi bölgesinde ilan edeceğiz. Bir çalışma tamamlamış durumdayız. Bununla da birlikte özel sektör yatırımlarının önümüzdeki dönem çok daha yüksek seviyelere ulaşmasını hedefliyoruz ve inşallah uzun süredir kullanılmamış potansiyelin harekete geçmesiyle Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu çok daha hızlı bir şekilde büyüyecek. Türkiye ortalamasından daha hızlı büyüyecek, daha fazla ihracat yapan hale gelecek. Bunu da engellemeye çalışanlar başarılı olamayacaklar.”
‘DİYARBAKIR’IN MUAZZAM BİR KÜLTÜREL MİRASI VAR’
Diyarbakır’da turizmin canlandığını ve önümüzdeki süreçte çok daha üst seviyelere ilerleyeceğini kaydeden Yılmaz, "Sağlık sektöründe yine önemli projeler yürüyor Diyarbakır'da. 1000 yataklı Diyarbakır Şehir Hastanesi, 1000 yatak kapasiteli Diyarbakır Yenişehir Devlet Hastanesi dahil olmak üzere 2195 yatak kapasiteli bir yatırım süreci devam ediyor. Ağız diş sağlığına dönük yine çalışmalar var. Üniversitemize eğitime yine ödenekler veriyoruz. Diyarbakır Dicle Üniversitemiz çok önemli bir değer bu bölgemiz için. Üniversitelerimizin gelişmesi ve üniversite- sanayi iş birliğinin güçlendirilmesi, üniversitenin şehirle entegrasyonun güçlendirilmesi çok önemli. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yine önemli projeleri var. Diyarbakır Surları restorasyonu devam ediyor. Sadece burası için 300 milyon liralık bir projemiz söz konusu. Yine Diyarbakır Cezaevi'nin müzeye dönüştürülmesi projemiz devam ediyor. Buraya 281 milyon liralık bir ödenek ayırmış durumdayız. Depremde hasar gören yine kültür varlıklarımızın onarımını gerçekleştiriyoruz. Surların afette hasar gören bölümleri için ödenek tahsis etmiş durumdayız. Buna ilaveten, Saint George Kilisesi ve Çardaklı Hamamı restorasyonları, Cahit Sıtkı Tarancı müzesinin hasarının giderilmesi gibi projelere ödemek ayrılıyoruz. Ayrıca vakıf eserlerinin restorasyonu kapsamında Atatürk Köşkü, Behram Paşa Camii, 4 ayaklı minare, Ermeni Katolik Kilisesi, Fatih Paşa, Bıyıklı Mehmet Paşa Camii ve türbesi, Melik Ahmet Paşa Camii, Kurt İsmail Camii, Hani Cafer-i Tayyar mescidi ve türbesi, Safa Camii gibi birçok projede çalışmalarımız Vakıflar Genel Müdürlüğümüz kapsamında devam ediyor. Bu da bizim Sayın Valimizin dediği üçüncü sektörle, turizm sektörüyle düşünmemiz gereken projeler. Diyarbakır’ın muazzam bir kültürel mirası var. Malum UNESCO kapsamında Diyarbakır Surları, Hevsel Bahçeleri. Dolayısıyla buradaki bu kültürel değerler, turizm altyapısı anlamda da çok çok kıymetli. Diyarbakır'da bu yıl otellerin hep dolu olduğunu duyuyoruz. Turizmin canlandığını duyuyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte çok daha üst seviyelerde kaliteli katma değeri yüksek bir turizmin geliştiğini de hep birlikte göreceğiz. Bu yapılan çalışmalar hem kültürel varlığı korumak anlamında önemli hem de turizm bakımından çok kıymetli. Burada da yine özel sektörün tabii konaklama altyapılarıyla, diğer hizmetlerle turizmi desteklemesi gerekiyor” dedi.
DİYARBAKIR VALİLİĞİ’Nİ ZİYARET ETTİ
Diyarbakır’a ziyaret ve açılışlar için gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bir otelde iş insanlarıyla bir araya geldiği ‘Diyarbakır İş Dünyası Buluşması’ programının ardından, Diyarbakır Valiliği’ni ziyaret etti. Yılmaz'ı, Vali Murat Zorluoğlu karşıladı. Karşılamanın ardından Yılmaz, Valilik şeref defterini imzaladı. Yılmaz, çekilen fotoğrafların ardından basına kapalı toplantıya katıldı.