İletişim Başkanlığı'ndan Bab-ı Ali Okulu'nda 'Dezenformasyon ve Etik' konulu seminer
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından sosyal bilimler alanındaki lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik eğitim programı Bab-ı Ali Okulu'nda 'Dezenformasyon ve Etik: Kadın ve Çocuk Cinayetlerinin Türk Basınında Ele Alınışı' adlı son seminer programı, İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü'nde düzenlendi. Programda konuşan Prof. Dr. Zakir Avşar, Narin Güran haberciliği kavramını öne sürerek, “Cinayetin, şiddetin bir pornografiye dönüşmesini bu örnekle üzülerek gördük. Bunu kim yaptı? Bizim içerisinde ait olmaya uğraştığımız mesleğin mensupları yaptı" dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından sosyal bilimler alanındaki lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik bir eğitim programı olan Bab-ı Ali Okulu'nda 'Dezenformasyon ve Etik: Kadın ve Çocuk Cinayetlerinin Türk Basınında Ele Alınışı' adlı son seminer İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü'nde gerçekleşti. Seminerde konuşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zakir Avşar, “Dezenformasyon dediğimiz kavram fevkalade yıkıcı bir kavramdır. Kötü bir kavramdır. Haberciliği de mahveden kavram, insanı da mahveden kavram, toplumu da mahveden kavramdır. Onun için buna çok dikkat etmek lazım arkadaşlar. Habercilik dediğimiz zaman, mutlaka doğru ver diyoruz ya, hakikat. Haberci aynı zamanda hakikatin mücadelesini veren insandır. Gerçeğin, doğrunun iyinin, güzelin, topluma yararlı olacak olanın mücadelesini veren insandır. Niye? Şundan kıymetli arkadaşlar: Hazreti Mevlânâ derki bilgi candır, kim ki bilgilidir; o daha candır, cancağızım. Bilin ki tarih boyunca hep böyle olmuştur. Biz haber profesyonellerine, gazetecilik denen mesleği seven ilgi duyan benimseyen yapmak isteyen yapan insanlara düşen bir vazife var o da nedir: hakikati yüceltmek. Hakikat bizim hep ışığımız olmalı, bunun üzerine yürümeliyiz. Bunun üzerine gitmeliyiz, hakikatin dışına asla çıkmamalıyız. Hız var, rekabet var diyoruz değil mi? Hız ve rekabete rağmen haberin namusunu korumak durumundayız. Haberin namusu doğruluktur. Doğruluktan uzaklaştığı andan itibaren haber namusunu kaybeder" dedi.
'DEZENFORMASYONUN YOLUNU TERCİH ETMEK NİYE?'
Avşar, sosyal medyanın bilgi çöplüğü oluşturduğuna vurgu yaparak, “Bütün medya mesajları kurgusaldır. Her medya mesajı kurgusaldır. İşte kurgunun da en bariz örneklerinden birisi; ne yaparsınız şurada, dünya kadar görüntü alalım, hepsini birden verebilir misiniz? Veremezsiniz, mümkün değil. Bir kısmını haberlerinizin içerisine alacaksınız, vereceksiniz. Burada bir tercih meselesi var. Bu tercih bazen ideolojiktir, bazen de ticaridir, bazen de sempatiktir. Farklı sebepler de olabilir. Bir şey söylerim espritüel gelir, hoşunuza gider burayı vereyim dersiniz. O da vardır ama sonuçta hepsi kurgusaldır. Bu kurgusallık içerisinde kendi tercihleriniz de bu mesajı verirken şiddeti öncelemek niye? Dezenformasyonun yolunu tercih etmek niye? Gelelim sosyal medya ayarsızlığına. Sosyal medya ne yazık ki medya profesyonelleri tarafından icra edilen bir yapı arz etmiyor. Ve ya medyayla ilgili alanlardan gelen insanlar tarafından da icra edilen bir yapı arz etmiyor. Artık bir cep telefonunuz varsa bu cep telefonunda çok fonksiyonluysa; sosyal medyada siz de bir yayıncı haline dönüşebiliyorsunuz. Çöplük doğuyor çöplük. Ve buna tıklanma, etkileşim, birçok şey eklendiği andan itibaren artık her şey kontrolden çıkıyor" ifadelerini kullandı.
'HAKİKAT ARAYIŞINDAYMIŞ GİBİ AMA BİR ŞEKİLDE REYTİNGİN PEŞİNDE OLDUKLARINI GÖRDÜK'
Diyarbakır'da hayatını kaybeden Narin hakkında yapılan haberlere değinerek rejim, siyaset, particilik gibi yükler bindirildiğini vurgulayan Avşar Avşar, “Çocukların gençlerin korunması fevkalade önemlidir. Burada toplumsal sorumluluk vardır. Toplumsal duyarlılığın gösterilmesi lazımdır ve burada da bütün elimizdeki aygıtları harekete geçirmemiz lazımdır. Narin haberciliği zaten hepimizi irkiltti. Hepimiz bir taraftan o hayatını kaybeden evladımız için üzülürken diğer taraftan da nasıl sefil, seviyesiz, rezil bir duruma düştüğümüzü de gördük. Bunu bir taraftan mesleğimiz açısından gördük, diğer taraftan da bir insanlık alemi açısından gördük. Annenin, babanın, ailenin, bütün köyün, bütün insanların duyarsızlığı ve olayı örtme çabası. Ama diğer taraftan da medyanın güya hakikat arayışındaymış gibi ama bir şekilde reytingin, etkileşimin tıkanmanın, izlenmenin peşinde olduğu bir sefaleti gördük. Halbuki bizim burada görmemiz gereken neydi? Görmemiz gereken şuydu arkadaşlar: bir cinayet var ve bu cinayet mutlak surette aydınlatılmalı. Cinayetin, adeta şiddetin bir pornografiye dönüşmesini bu örnekle üzülerek gördük. Bunu kim yaptı peki bizim içerisinde ait olmaya uğraştığımız mesleğin mensupları yaptı" şeklinde konuştu.