Doç. Dr. Acar: Çocuklar 3 yaşa kadar ekrana maruz bırakılmamalı
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Başak Şahin Acar, çocuklarda 3 ila 6 yaş arasında televizyon, tablet ve telefon bağımlılığının başladığını belirterek, "Çocuklarda sınır olmadığı için neyi daha fazla yaparsa beyin o yöne doğru gelişerek devam ediyor. Biz 0-3 yaşa kadar mümkün olduğu kadar ekrana en az maruz bırakmayı öneriyoruz. Hatta mümkünse aslında devam eden trend içinde aslında hiç maruz bırakmamak daha iyi" dedi.
ODTÜ Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Başak Şahin Acar, çocuklarda sınır kavramının olmadığını ve günlük yaşamda daha fazla yaptıkları alışkanlıkların beynin gelişmesinde rol oynadığını söyledi. Doç. Dr. Acar, "Ekran konusunda çocukların yaşı da önemli ama yaş kadar ne kadar maruz kaldığı, ailenin bu konudaki tutumu da çok önemli. 4-5 aylık bir bebeğin eline bir telefon verme ya da ekrana sürekli maruz bırakma ile 4-5 yaşından sonra ekrana maruz bırakılan çocuklar arasında aslında farklılıklar var. Ama ne kadar erken maruz bırakırsanız bağımlılık diyebileceğimiz şey de o kadar çabuk sürede gelişir. Okul öncesi eğitim zamanında yani 3 ila 6 yaş arasında genelde hem televizyon; ama aynı zamanda tablet ve telefon bağımlılığının başladığını görebiliyoruz" dedi.
'YAŞA ÖZGÜ SÜRELERİN AYARLANMASI ÖNEMLİ'
Çocuklar için sınırların çok önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Acar, "Günde belirli bir saat mesela yarım saat ya da 45 dakika gibi yaşa özgü sürelerin ayarlanması önemli. Ama böyle bir sınır olmadığı ve sınırsız biçimde kullandığı zaman tabii ki de özellikle genç bir beyinde bütün nöral bağlantılar yani beyin hücrelerimiz olan nöronların arasındaki bağlantılar aslında neyi daha fazla yaparsak o yöne doğru gelişerek devam ediyor. Böylece ne oluyor? Tablette gördüğü bütün görüntüler realitesinin, gerçekliğinin ciddi bir kısmını oluşturmaya başlıyor. Özellikle uyarıcılar anlamında sürekli olarak ekranda bir uyarıcı olduğu için renkler, ışıklar, sesler, belki bir oyun varsa, oyunun çeşitli takip edilecek adımları, bunların hepsi işin içine girdiği için çocukları normal dünyaya göre çok daha içine çeken bir şey haline getiriyor. Sürekli o ekrana bakma isteği, özellikle sınır konmadığı zaman ve burada saatleri geçirme isteğini çok görüyoruz. Beynin de ödül merkezini tetikleyen bir şey olduğu için hakikaten bir acı da çekmeye başlıyor çocuklar" dedi.
'EKRANI ALDIĞINIZDA AGRESİFLEŞİYOR'
Dışarıda ayıracağı zamanı ekrana ayırdığı için çocukların anti sosyal davranışlara yakınlaştığını söyleyen Doç. Dr. Acar, "Sosyalleşmeden uzak kaldığı ve tamamen ekrana baktığı zaman, daha agresifleşebiliyor ekranı elinden aldığımız zaman. Çok büyük itirazlar gelebiliyor. Mesela bir gün tablet ya da telefon vermezseniz o gün çok rahat geçerken; 1 saatin üzerinde ekranı kullanmaya başladığı zaman, çocuğu ekrandan ayırmak istediğinizde itiraz etmeye, ağlamaya, ayak diremeye, karşı çıkmaya başlar. Anne babaların yumuşak disiplin diyeceğim, hatta şefkatle ağlatmak diyebilirim, sınır koyup koymadığına bağlı şeyler bunlar. Biz 0-3 yaşa kadar mümkün olduğu kadar az maruz bırakma, hatta mümkünse aslında devam eden trend içinde hiç maruz bırakmamayı öneriyoruz. Ondan sonra okul öncesi dönemde de mesela yarımşar saat, 15'er dakika ve yaşına uygun içerik sunulabilir. Bu çok önemli bir şey. İlkokul içinde belki haftada birkaç gün, 1 ya da 2 gün ve belirli saatler arasında mesela günde 1 saat gibi günü belli olursa ve belirli saatler arasında öneriyoruz" diye konuştu.
'ÇEVRİM İÇİ OKUR YAZARLIK ÇOK ÖNEMLİ'
Sosyal medya kullanımının küçük yaşlara kadar düşmesi nedeniyle siber zorbalık olasılığını da vurgulayan Doç. Dr. Acar, "Belirli bir yaştan sonra biliyorsunuz sosyal medya hesapları kullanmaya başlıyorlar. Aynı yaş grupları içindeki bir siber zorbalık olasılığının da ne kadar fazla ekran zamanı kullanıyorsa o kadar büyük bir olasılıkla ortaya çıktığını görüyoruz. Bu anlamda çevrim içi okur yazarlık çok önemli. Okulların müfredatlarına alması gereken, belki Milli Eğitim Bakanlığı'nın da müfredatına alması gereken bir şey. Çevrim içi ortamda nasıl davranılması gerektiği, yabancı tanımadığı kişilere hangi bilgilerin verilip verilmemesi gerektiği, nasıl bir üslupla yazılıp yazılmaması gerektiği gibi şeyler öğretilebilir. Yaşıtlarla olan zorbalıkta da artık geleneksel zorbalık kadar siber zorbalığı da çok görüyoruz" dedi.